Hekimlik öyle bi şey ki!…

Nasıl anlatsam size….

En zorlu sınavları geçer, 6 yıl tahsil edersiniz, üzerine şahit olabileceğiniz en zor sınavı (tıpta uzmanlık sınavını) başarı ile atlarsınız, 4 yıldan biraz fazla tez sınavı vermek için uğraşırsınız, nereye mecburi hizmete atanacağınız bilmeden bakanlık kadrosuna başvurusunuz, geride küçük yavrunuz bırakır tabir-i caiz ise vatan borcunu ödemeye gidersiniz, orda başınıza ne gelir bilinmez  tüm yaşadıklarınızı, tere bulanmış emeklerinizi bu toprak insanlarına ananızın ak sütü gibi helal edersiniz….

Zor bi şey zor!….

Yaşamayan bilmez, ama eğer kayıt aldı iseniz bir gün yüzüne çıkmayı bekler…..

Hafta içinde işte tamda böyle bi şey oldu…Yıllar öncesine ait boynu bükük kalmış bir mini kayıt DV kentteki birkaç iyi insan yardımı ile dijital yeni formuna dönüştü…

Bana da yazmak için fırsat doğdu yani…. 

Hiç üşenmedim yazdım….

İp ucu vereyim İster misiniz?...                                                                                                                                                      

TRT ve birkaç bağımsız yayın kuruluşu yakın zamanda bunun belgeselini yaptı ve sağlık turizmine katkı sunar umuduyla yayınladı. ….                                                                                                                                                     

Ben de bir zamanlar şafak saydığım günlere ait arşiv kayıtları okuyuculara açıyorum… 

Sizi, Iğdır’da mecburi hizmet yaptığım yıllarda hekim ve ailelerinin katıldığı Nahçıvan Özerk Bölgesi gezisinden geriye kalan Tuz mağarası görsellerine götürüyorum…

Kayıt dalgalanan bayrak ve Mustafa Kemal Atatürk’ün büstü ile başlıyor…

Iğdır’dan sabah saatlerinde hareket eden,  içinde 25 kişiye yakın hekim ve ailelerini taşıyan otobüs Nahçıvan bölgesi Tuz Mağarası kapısına usulca yaklaşıyor… 

Sakince günü kucaklamaya hazırlanan yetkilerin haberli olduğu gezi için hareketlenmeleri başlamış bile….Bizi hoş geldiniz “dost ve kardeş ülke” sözleri ile karşılayan idari görevli ile önlü arkalı yol almaktayız. Gün ışığı sızmayan yapay aydınlatılmış tünel içinde derin bir sessizlik hakim…Çok derinlerden gelen kuş cıvıltısını andıran çocuk sesleri dışında ses duymak mümkün değil…

Mekanım sağ ve solunda dev tuz kristallerini görünce çıkarılmayı bekleyen terkedilmiş bir madende olup olmadığımız sorusu aklıma takılıyor. Sessizliğe saygımdan adım adım ilerlerken, elimde Iğdır AÇSAP(Ana Çocuk Sağlığı Merkezi) hekimi Dr Kiraz’dan ödünç aldığım kamera hale kayıtta mı değil minin derdinde düşüyorum. Olacakların heyecanına kaptırmış giderken bir anda karşıma oyun meraklısı çığlık çığlığa küçük hasta çocuklar çıkıvermesin mi. Adımı soruyorlar hınzırca söylemiyorum…                              

Konuşa konuşa, tedavi odalarının dizili olduğu geniş boşluğa doğru erişiyoruz. Kapıların kapılara açıldığı tünel içi koğuşlara şöyle bi göz gezdiriyorum. Kadın erkek ve çocukların olduğu her yatağın başında durup geçmiş olsun diyor, ana mekan geniş odada hastalar ile söyleşiye başlıyorum. Kim olduklarını, nereden geldiklerini, ne kadar süredir burada olduklarını, burayı nasıl öğrendiklerini, kendilerine tarifli geçici iyileşim uygulamaların ne olduğunu(palyatif), varsa devam eden tıbbi tedavilerini, aile yakınlarını, bekleyenleri olup olmadığını sormadan edemiyorum. Öyle dürüst, öyle cana yakınlar ki, sanki bizleri eskiden beri tanıyor gibi içtenlikle yanıtlıyorlar. Sohbet hoş, mekan hayli loş ve karanlık,  ortamda tuzun verdiği kurlukta ve iyodun sağladığı ferahlık içinde iken, hiç iç açıcı olmayan; yeme içme alanları, lavabo ve tuvalet ihtiyacının görüldüğü yerleri geziyorum. Çoğunun ağzı altın gümüş kaplamalı, çoğu Bakü’den gelmiş, arada azda olsa Türkiye’den olanlar var. Solunum yolu sıkıntılarını gidermek için buradalar... Yeme içme yasak, özel sağlık sorunları olduğunda hiç vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna nakilleri yapılıyor, hemen hepsi eksik hijyen kusurları dışında kaldıkları yerden memnun sayılırlar. Çoklu gelişlerden bahsediliyor, tekrar gelmeyi arzu etseler de ücretsiz ulaşım olanağı tanınmasından yanalar. Hepsine; aldıkları geçici iyileşim desteğinin ücretli olup olmadığını, ceplerinden çıkan mevlayı soruyorum, şaşırıyorlar. Eski Sovyet geleneği hala üstlerinde belli ki, para ile sağlık arasındaki anlamı çözemediklerini fark ediyor pek de uzatmadan soykırım müzesinde yerim kalmaz endişesi ile kaydı durduruyorum.

Hayat sen ne inanılmaz şeysin!…

Yıllar yıllar öncesine döndüm bir an….                                                                                                                             

Beni, bir serhat ilde, ülkenin pek bilinmeyen gerçekleri; coğrafyası, tarihi ve kültür mirası, sağlık örüntüsü ve insanlık umuduyla  buluşturan  kadere, dahası eski DV kayıt dönüşümünde yardımcı olan Rektörlük Basın Birimi ve Gri Foto Tayfun Güdücüye çok teşekkür ediyorum….

Biz Hekimler İyiki varız!….

İyiki varız!…..

Ne olursa olsun bunu sakın aklınızdan çıkarmayın…..

Emi!!!.....