On dokuz kanser hastasına ait yirimi üç fotoğraftan oluşan “Yaşam Dokun”  fotoğraf seçkisinin sahibi Fatmana Oytun’ la sergi sonrası PAU hastanesinde biraraya geldik…

Ben sordum, o yanıtladı…

Bakın kendine ve yaşama dair neler söyledi…

Nurha Meydan Acımış; Kemoterapi hastalarını fotoğraflamayı neden istediniz?

Fatmana Oytun: Babama 2017 yılında kanser tanısı konuldu. O zaman farketiğim ki hastalarımı anlamamışım. 7 yıllık uzun bir süreçti. Bundan büyük ders çıkardım.Ben kemoterapi hastaların bakım yapıldığı birimde görev almayı istedim. Aklımda hep bir proje vardı. Hemşirelikle fotoğrafı birleştirmeyi istiyordum. Sadece neyi nerden yapacağıı tam bilmiyordum. Kemoterapi birimine geldiğimin ilk haftası farkettim, gözlemledim ve bu projeyi burda yapacağım dedim. Nasıl bu insanları yardımcı olacağımı anladım. Ancak bunu hastane ortamında yapmayacağım. Hastam beni gel burda çek dediği yerde yapacağım dedim. Bu hayattan gidersem bu şekilde anılmak isterim dediği anda fotoğraflamak istedim. Burdur’a da gittim. Koltuk deynekli hastamı aldım kafeye götürdüm. H. hanımı kahve içerken fotoğraflamayı istedim. Hepsinin hikayesi çok ayrı.  İyi ki bunun ardından gittim ve hiç zorlanmadım. Zorlandığım yer protokol konusunda oldu. Fotoğraftaki hastalarım tarafımdan anlaşıldım. Onları anladım, onlarda beni anladı. Psikolojik olarak fiziksel olarak çok zor. Böyle zorlu süreçte beni kabul ettiler, bana güvediler. Hastalarla üç dört saat baş başaydım. Bu süre içinde onları gözleme şansım oldu. Onları tanıyorum, kişinin ağrısı var mı, ilaca ilişkin sıkıntısı var mı, ailesi ile ilgili durumları gözlemliyordum. Burda psikiyatri ile çalışıyoruz. Gerekli görülürse görüşmelerini sağlıyoruz. Hastaya yönlendirme yapmıyoruz. Eğer seni samimi görüyorlar ise kolayca o iletişim akıyor diyebilirim. Hastaları seçerken öncelikle pozitif olmalarına göre tercih ettim. Biz genelde hastalandığımızda vah vah yaparız. Ama öyle hallerde bile anda kalmak sağlılık birey için çok önemli. Orda B. hanımın yaptığı kurabiyeyi sağlıklı insanda yapıyor ama bunun kıymetini sadece hasta insan bilmemeli,  her anın kıymetini bilmek, o kahveyi kendine zaman ayırarak o keyfi almak, o hazzı yaşamak, torunun başında iken derdi varken bile hiç sıkılmadan hastalığından dem vurmamamak….(sessizlik)

Genelde hepsinde hayvanları var, kediler var, kedileri ben de severim, tesadüf adında kedisi var, A. amcanın kedilerin birbirine bakışı ….(sessizlik)

Y. ve H. iki genç hasta… H. nin fotoğrafı vardı. Futbol oynuyordu. Ama artık oynayamıyorum dedi. Beni en çok etkileyen tüm arakadaşlarının fotoğraf çekimi sırasında onun için oraya gelmiş olmasıydı. Kale arkasında arkadaşları duruyordu. Fotoğraf sırasında yağmur vardı, yağmurun enstantenleri var, o fotoğrafı çok seviyorum. Çocuğunun bir bakışı var, baba uzun zamandır o kadar mutlu değil ve o çocuk bunun farkında, ona bakarken diyor ki; a belki de benim babam iyileşti. Öyle bi bakıyorduk ki, ondaki o mutluluğu fotoğrafla gördüm.

İki hastama torpil geçtim ve ikişer fotoğraf çektim. Y. kızı ile stranç oynuyor, kızıyla ve göz göze objektifin arkasından bakarken ki fotoğraf çok güzel.  Y.’nin çok güzel fotoğrafları vardı. Diğer hastaların da öyle. Seçerken çok zorlandım. O iki hastama moral olması için çocukları ile ikişer fotoğraf daha koydum.

S. hanım gergef işliyor, ani görme kaybı yaşıyor, o da bizim gibi 2016 1017 yılında tanı konuyor. 1 3-14 yaşında elişine başlıyor ve sonrasında elişi öğretmenliği yapıyor. Ama ani görme kaybı gelişince öğretmenliği bırakıyor. Serpil hanımı pozitif bir insan, ne yaparsın ne edersin derken, artık hiç bişey yapamıyorum ama kitap yazıyorum dedi. Öyle anılmak istiyorum ama yapamıyorum dedi. Sonra sabah fotoğtaf çekiminine gitmeden eline işini alıyor işlemeye başlıyor, hani bazı şeyler otomotik yaparsın, bana oyuncağımı geri verdin dedi. Elişi yapmayı 2017 yılında beri bırakmış, küsmüş görmüyorum yapmıcam demiş. Sabah tekrar eline almış ve yapmaya başlamış. Ben ona, sen o elindekini yapacaksın, sonra bana hediye edeceksin dedim.  S. teyzeyi cuma günü kaybettik. Kendisi Bodrum’da yaşıyordu, ablası ile oturuyor muhabbet ediyoruz. Zaten karşıda silüette ablası var gülümsüyor ve kahvesini içiyor, Ablasını aradığımda size çok güzel bir anı bıraktı dedi ve bu beni çok etkiledi. Son zamanda duyduğum en anlamlı cümleler… (dalıyor)                                          

Şimdi başka hastalarımı düşünüyorum…

M. amca var, G. hanım var.  Gönül hanım resim öğretmeni, kadın doğum servisinden hastamdı. Başka merkezde ameliyat olmuş, sonra bir takım şeyler ters gitmiş.  Ameliyat olduğu süreçte ve öncesinde resim yapıyor. Benim resmimi de yapıyor(ne tuhaf). Yaptığı resimde benim karikatürize edilmiş halim. Saçlar perçemli gözlükler büyük, bu var mıydı? diyor, anestezi altında ben mi böyle gördüm? Diyor. Beni arıyor bulamıyor, epey zaman sonra kemoterapide yeniden karşılaşıyoruz.  Yaptığı resmi hediye etmek istediğini söyleyince, ben de onu projeye dahil etmeyi istediğimi söyledim. O da kabul etti.  

Bir de G. hanım var, fotoğraftaki eşi, köpeği ile bahçede, tamamen doğal, onun ne kadar mutlu olduğunu orda gördüm…

Dediğim gibi on dokuz hasta, bi tanesi babam, sonra hastaların hepsi kendilerini bi şekilde iyi ifade edebilenlerle güzel işler çıktı. İstekli olmaları çok önemli, o çok şeyi öne çıkırıyor. Sanki onlarla 7/24 birlikteymiş gibi, şak diye o anı çekmişim gibi duruyor fotoğraflar. O da hastayı tanımakla mümkün işte. Değim gibi hiçbirini baştan savma yapmadım, hepsini cidden zaman ayırdım.            

Postacı R. abi vardı, eşi ile kanepenin önünde. R. abi benim köyün postacısı, oğlu da ana okuldan arkadaşım, sağolsun beni kırmadı. Sen ne istiyrosun  abi dedim, babanın az iyiliğini görmedim dedi.

NMA: Tüm fotoğraflar siyah beyaz neden?

FO: Ben siyah beyaz fotoğrafı severim. Siyah beyazı nasıl tanımlarım. Beyazı doğum siyahı ölüm gibi tanımlarım. Doğum olduğu yerde ölüm kaçınılmaz. İkincisi siyah beyaz dengeyi kurar. Herkes siyah beyaz ve eşit, orda pembe yok, kadının üzerindeki mücevver gözükmesin, misal örnek veriyorum evinin dekorasyonu daha güzeldir, ama siyah beyazda bu denge kurulur. Onun dışında siyah beyaz derinlik katıyor. Özellikle portrede, M. amcada onu gördük, o yüzünün derinliğİ, çukurluğu, kemoterapi süreçinde daha çok belirginleşti.  

Bi de Abb. amca, onu da yakın zamnda kaybettim. Fotoğraf çekimlerini kabul etti. 43 kiloydu, hiç o fotoğraftaki gibi göstermiyor. Yemek onun için vazgeçilmezdi, ama mide ca olduğu için çoğu şeyi yiyemiyordu. Yese sindiremiyordu, baya kötüydü. Çocukları geldi, onların dediğine göre; babamız çok öfkeli sinirli, size iyi ama bize çok öyle değil dediler. Olabiliyor ailede böyle şeyler dedim. Onun davulcu olduğunu öğrendim. Bu yüzden fotoğraf künyesine mani yazıldı. Abb. amcada beni en çok etkilyen şey, Burdur’da yaşıyor, evine gitiğimde kapıda hatta sokak kapısında karşılanmam oldu. Ev kerpiçten, dışardan merdivenli, ende çalan radyosu var, ama bildiğniz eski müzükler, türküler çalıyordu.  O an o atmosfere eşlik eden bi müzik vardı yani. Bu beni çok etkiledi.

NMA: Yaşam mı, hayatı mı demek daha doğru sence?,

FO: Yaşam …İsim koyarken, yaşam yaşamaktan alıyor, hala yaşıyolar, hayallerine değil de, yaşam alanlarına girdiğim için hala yaşayan hastalarla yaptım herşeyi. Evet hayatlara da dokunduk…  Başka ne söyleye bilirim?…

NMA: Anlar mı, anılar mı?,

FO: Anılar anlardan çıkıyor, yani onun farkındalığınız varsa, fotoğrafta görünüyor zaten. Anı biriktirmektir, onu bit fotoğraf karesinde ölümsüzleştirmektir, fotoğraflayarak anı yapmaktır, hepsi biribirine bağlı ama andan geliyor, aslında,… (gülümseme)

NMA: Hangisini tercih edersin?

FO: ANI…Anı oluştu ise, anların kıymeti de oluşmuştur, öyle düşünüyorum , hikayelerde öyle…

NMA: Kemoterapi hastalarında yaşam tutunmayı sağlayan neler vardı?

FO: Genelde çocuklarım dendi. Eşim diyen olmadı, değişik, zaten fotoğrafta bi iki yerde var. Hayvanlarım diyen var, torunlarım diyen var, ben hiç yönlendirmedim onları, demedim ki, eşinle yok mu? Onlarin dış ortamda fotoğraflamayı daha çok istedim. Çünkü ev ortamı bi tık sınırlıyor, ışık anlamında, alan anlamında, dış ortamda ışığın iyi olduğu, alanın geniş olduğu mekanlarda mesajın çevre ile birlikte karşıya yönlendirilmesi önemli. Ben fotoğrafları kırpamadım, o fotoğrafların hiç biri kırpılmadı, hepsi orjinali o, o şekilde düşünülsün istedim... (gülümseme)

NMA: Seninle konuştular mı?

FO: Hı hı…Konuştular, dediler ki; fotoğraflandığımdan beri seni konuşuyoruz. Herkese anlatıyorum, çok mutluyum, sen beni kollarında taşıdın ya,  ben o kafede o kahveyi içtim, H. hanımdan bahsediyorum, şunu anlatın bunu anlatın, bir haftadır konuşuyoruz, her geldiğimde ben oraya uğruyorum, orası benim fotoğraf alanım oldu dedi. Orada bir fotoğraf çekip gdiyorum, her hafta geldiğinde, tedavi süresi nasılsa, o sürede gelip gelip fotoğraf çekip geri gitmek… Çoğu insan içinde geçerli, öyle düşünüyorum. Fotoğraf güzel bir araç, güzel  bir anı aracı, evet cansız bişey ama, ,hep öyle yaparız ya, bakarız felan, geçmişte belge, güzeldir. İyi ki fotoğrafçıyım, bana sorsalar, benle ilgili bişey çekmek isteseler, fotoğrafla ilgili bişey derdim….Atıyroum, yerde sürünürken makro fotoğraf yada çok heyecanlanmışımdır bir ana tanıklık ediyorum, o anda çekilmeyi isterim. Yada herşey olabilir, ben fotoğraf için herşeye açığım, yani fotoğraf oluşturmak çok farklı resimden. Bir şeyi çok iyi ayarlamak gerekir. O anı durdurmak var ya, ışığı çok iyi ayarlamak, nerde duracağını bilmek, hızlı pratik düşünmek, şak diye, gülme sesi, olay o anda ibaret, bakış açısı ben ilk başladığımda da demişlerdi.  Yolun başındayken, senin çok farklı bakış açın var bunu geliştir diye geri bildirim aldım. Bunu burda bırakma, sen bunla yetinemezsin, sen daha farklısın, tabi bunu söylerlerdi. Şimdi görüştüğüm insalarda var, mesala kendisi yıllardır fotoğrafçı, şimdi reklamcı, moda fotoğrafçılığı da yapıyor, Fatoş(Fatmana) ben buna cesaret edemezdim dedi.

NMA: Fatmana biliyor musun; o loş kolidordaki ortalığı aydınlatan muhteşem fotoğraf sergini Gülizar ebemle gezdim. Kendisini meme kanserimden kaybettik. O da benimleydi, inan bana … O da sanki benimle gezdi…

FO: Aynı şeyi o gün tanıştığım bir hanımda söyledi. Hala tüylerim diken diken, sanırım sabahtan beri hissediyorum, şurda kedi dolaşıyor, o gücü hissediyorum. Orda küçük bir kız var, gücü ksıtlı ama, nasıl diyim bir yanda da şakır şakır öten, kendini iyi ifade edebilen, insanların hayatına dokunan. Ne demiştim, babam son döneme girdi, gidişat kötü, artık elimden kayıp gidiyor farkındayım. Kuzenimle görüşüyoruz, o da hemşire, babam öldüğünde hallaç pamuğuna dönerim demiştim. Ama öyle olmadı. O süreçte ben her şeyimi yaşamışım, orda, yasımı da tutmuşum, o dönem bana ölümü de hatırlatmış, hastalığın böyle bi şeyi var, çünkü iyi gibisin başlarda, fotoğrafta babam iyi gibi, ama son anlarında 50 kilo bir adam. Zamala vücudu bitiriyor, zaman sonun geldiğini ona hatırlatıyor. Ya bizim iyi tafaımız şuydu; hastaneye girmeden önce evdeydik, hep çift tedavi aldık, remisyon dönemi hiç olmadı. Sadece kemoterapi almadı, radyoterapiden ayrı ayrı dönemlede gama knife yapıldı, O süreç aslında, babam ölüme hazırlanmış. Ben tabiki üzüldüm ama şu rahatlık vardı bende, şey rahatlığı, benimle sürekli konuşurdu. Ben sensiz ne yaparım derdim….. O dönem pandemi dönemindeydi ve daha sonra yoğun bakıma alındı.  Tüm bunlar beni çok değiştirdi, büyüttü, daha olgunlaşltırdı. Artık olaylar karşısında öfkelenmektense; durum şöyle¸ne yapıyoduk? burda ne yapıcaz?, şeklinde yaşama anlayışına dönüştü. Yolu yordamı budur, sağlıkla ilgili olur, aşk meşkle ilgili olur orda ben bi duruyorum.  E tamam nasılsın, ne yapıcam, nasıl yapmamız lazım, ne olması lazımdı felan gibi olgunluk sürecine girdim…

NMA: Bu sergi fotoğraflarıyla o küçük kız devleşti, inanır mısın?

FO: Evet, Kesinlikle. Bu da çok güzel oldu…

Fotoğrafları görmek isteyenler için, iyi haberim var.                                                                                            Sergi hala açık ve tüm fotoğraflar PAUa Hastanesi giriş katında sizi bekliyorlar…