Karahindibağ Size Neyi Hatırlatır?

Üniversitenin panel etkinliğinde  sanatta tutkun dört kadınla bir aradaydık…

Program sonrası kitap imzaları, tebrikler,  kutlamalar bitti,  biraz soluklanalım istedik, onları çok ta uzakta olmayan kendi odama davet ettim…

Konuştuk ordan burdan, derken konu; orta sehpa üzerinde su şiseşinden bozma vazo içinde duran cisme gözleri takıldı…

İri tüğlü uçuş ucuş , yavru tomurcuktan açmaya duran obje baktık baktık ama adını koyamadık…

Öğle arası kampüs yürüyüşüm sırasında gözüme ilişmiş diğerlerinden farklı olduğu için, almış yanımda getirmiş odamda suya ıslamıştım….

Bir gün sonra bu özel bitkinin karahindibağ olduğu anlaşıldı  ve ne tesadüftür ki, takip ettiğim Alakarga dergisinde  Karahindibağ’I anlatır bir yazı yayınlandı….

Şimdi sizleri o dehşetengiz satır araları ile baş başa bırakıyorum….

***

1864 yılının Mayıs ayıydı. Karadeniz kıyılarında çiçek ayıydı.

Çiçek umuttur, bahardır aslında. Ama bu kez karakıştı adeta.

 Karahindiba çiçekleri beyazlaşmıştı, tüyleri etrafa saçılıyordu.

Rüzgarla gökyüzünü sarıyorlar ve ovaları, dağları, denizleri aşıyorlardı.

Onlar gökyüzünde uçuşurken, yeryüzünde korkunç şeyler oluyordu.

……. Evler yakılıyor, yuvalar yıkılıyordu. ………

İnsanlar can havliyle kaçarken, yakalananın başı kesiliyordu

Yüzler, binlerce kesik baş daha sonra Karadeniz’e atılıyordu

Karahindiba çiçekleri bu vahşete tanık oluyordu

İşte bu vahşetin adı “Çerkes Soykırımı” idi.

Çarlık Rusya’sının askerleri Karadeniz’e inmek için Çerkesya’ya saldırmıştı

Saldırının tek hedefi vardı, Kuzey Kafkasya halkını yok etmek. ……

Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç ayırmadan öldürdüler

Kafkasya’yı işgal ettiler. …….

Yüzbinlerce insan, binlerce yıllık yurdundan kaçmak zorunda kaldı.

Yüzbinlercesi de tehcir edildi.

Yaşanan vahşet o kadar büyüktü ki, Rus edebiyatının simge ismi Tolstoy şunları not etmişti: “Rus askerinin gecenin kara örtüsü altında gerçekleştirdiği vahşet, o kadar dehşet vericiydi ki, hiç bir rapor görevlisi bunları aktarmaya cesaret edemezdi."

Soykırımdan yıllar sonra bölgeye araştırmaya giden tarihçi Simon Canaşia’ya 91 yaşındaki bir Çerkes’in anlattıkları vahşetin büyüklüğünün belgesiydi: "Deniz kenarında atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem."

Ama dedik ya, Karahindiba çiçekleri görmüştü tüm olanları

Çünkü kadim Çerkes Kültürüne göre bu çiçekler

Her şeyi görür, duyar, not eder, zamanı geldiğinde de herkese anlatırlardı.

Asla yalan söylemezlerdi.

Ve 157 yıldır anlatıyorlar. Çerkes Soykırımı’nı anlatıyorlar.

Bu yüzden soykırımın simgesi oldular.

Bakın o çiçekler Çerkes bir ozanın anlatımıyla bizlere nasıl sesleniyorlar.

Benim Adım Karahindiba Çiçeği. Binlerce yıldır gökyüzünde uçarım…

Ovaları, dağları, denizleri, çölleri aşarım…

Sizin duymadıklarınızı duyar. Sizin görmediklerinizi görürüm…

Ben Çerkeslerin 21 Mayıs 1864 tarihinde yaşadığı Soykırım ve sürgünü gördüm ve bu trajedinin şahidiyim…

Bugünden itibaren, Beni nerede, nasıl, ne zaman görürseniz

HATIRLAYIN ve HATIRLATIN.”

Öyle olsun Çerkez kardeşim!….

(Not: alakarga-2618[29715].pdf)