“Nazar ve niyet mahiyeti eşyayı tağyir eder.” Yani olaylara nereden baktığınıza ve hangi niyetle baktığınıza göre algınız şekillenir.
Bakışımız ve niyetimiz eşyayı değiştirir. Aslında bu söz gerçeklerin göreceli olduğunu açıklıyor. Bir konu geçtiğinde “ben sizin gibi düşünmüyorum” deriz. Çünkü bizim olaylara bakışımız değişiktir. Bazen de bizim gibi düşünmeyenlere gereksiz yere tepki gösteririz. Halbuki o kişi bizim baktığımız yerden bakmıyordur. Gerçekleri kavramakta belki de en büyük etken niyetlerdir. Sormamız gereken ilk soru niyetim ne? veya karşıdaki şahsın niyeti ne? olmalıdır.
Çocukken mahalle maçları yapardık eski Tabakhane olan mahalleye gittik. Biz Muratdede mahallesindeniz maçta kavga çıktı. Mahalleden bizi ayırmaya geldiler faydaları olmadı. Çünkü biz o gün kavga çıkarmaya gitmiştik, hep yenildiğimiz için kavga yapıp hırsımızı yatıştırmak istiyorduk. Evet niyetimiz farklıydı.
İşte niyet ve bakış olaylara yön veren en önemli iki etken. İbadetlerde başta niyet ettim dememizin hikmeti de budur. Niyet etmek farzdır. Niyet bir bakıma yapılan işin bilincinde olmaktır. Niyet ettim oruç tutmaya yani orucun bilincindeyim önemini biliyorum, kimin için tuttuğumu biliyorum demek. Kim emrettiği için bu açlığa katlanıyorum bunun farkındayım demek. Yoksa dilde niyet olsa bile kulluğun bilincinde değilsen hadiste buyrulduğu gibi “nice oruç tutanlar var ki yanına bir açlık kalmıştır” uyarısının konusu olursun. Boşuna aç kalmış olursun. Çünkü Allah emrettiği için tutmamışsındır. Dinimiz niyet, ihlas, samimiyet meselesine çok önem vermiş münafıklık hastalığının buralardaki arızalardan çıktığına dikkat çekmiştir. Sahabeden Ebu Hureyre ağlayıp bayılarak bir hadis rivayet eder. Mahşerde bir zengin getirilir hesap yerine, sorulur “Kulum dünyadayken benim için ne yaptın? -Okul yaptım cami, çeşme, köprü, hayırlar yaptım,” der. O anda melekler bir ağızdan “yalan söylüyorsun” derler. Cenab-ı Hak “Evet kulum bunların hepsini yaptı fakat benim için yapmadı, insanlar bana ne kadar cömert desinler diye yaptı. İnsanlar da cömert dediler çok hürmet saygı gösterdiler. Yaptığı ibadetin mükafatını dünyada aldı“ buyurur. Aynen bu kişi gibi bir alim bir şehit getirilir hesap yerine niyetleri başka olduğundan aynı şekilde hesaptan kurtulamaz ve ateşe giderler. O yüzden müminin niyeti amelinden hayırlıdır, buyrulmuştur.
İşte yaptığımız amellerin boşa gitmemesi için niyetlerimizi sürekli gözden geçirmemiz gerekiyor. İçimizdeki en derin en gizli duyguları Allah biliyor inancıyla hareket etmemiz lazım. Günümüzde art niyet ve çift kişilikli olmak sanki teşvik ediliyor. Gizli bir münafık ahlakı yaygınlaşıyor. Bazen de bu başarı gibi gösteriliyor. Kişisel iletişim çalışırken çift kişilikli hatta ikiyüzlü insanlar oluyoruz. Kişilik arızalı olunca bu ibadetlerimize yansıyor. İçi dışı bir diyeceğimiz insanlar azalıyor.” Arkadaşım aniden değişti, diyoruz, belki değişmedi niyeti iyi değildi ama kendini sakladı. Köprüden geçene kadar kendini iyi göstermek herkesi aldatabilirim öz güveni veriyor insanlara. Kuranda buyrulduğu gibi “Onlar Allah’ı ve müminleri aldatmak isterler kendilerini aldatırlar da farkında değildirler”. Bu meselenin çözümü de sağlam bir Allah ve ahiret inancında saklı. Her şeyimizi bilen aldanmaz ve aldatılamaz bir Allah inancı ve en küçük şeylerden bile hesaba çekileceğimiz ahiret inancı ancak bu hastalığı tedavi eder. Süte su karıştırmasını söyleyen annesine “Anne bilmiyor musun öyle yapmayı Hz Ömer yasakladı” deyince. “Nereden görecek Ömer” cevabına karşılık “ Ömer görmese de Allah görüyor ya” diyen kız çocuğunun şuuruna ulaşmak zorundayız.
Yoksa hem bu dünyada hem ahirette kaybedenlerden olacağız.