Deizm dinlere bir tepki olarak çok hızlı yayılıyor. Modern hayat çok hızlı değiştiği için çağa ayak uyduramayan inançlar sıkıntı yaşıyor. Bazı anketlere göre gençler arasında kendisine daha çok yer buluyor.
Deizm peygambersiz kuralsız bir Tanrı inancına dayanıyor. Bu Tanrı inancında olaylara ve tabiata müdahale etmeyen bir Tanrı düşüncesi var. Kendi kuralını kendin koy şeklinde masum bir düşünceyle çıkıyor bu inanç şekli. Aslında tepki derken neyi kastediyoruz. En son din en son peygamber 1500 yıl önce gönderilmiş. Semavi dinler olsun insanların kendi kurdukları inanç sistemleri olsun kendilerini güncelleyemezlerse insanlar çaresiz kalıyor.
Çaresiz kalıp bunalıma düşen insanlar çıkış yolu bulamayınca ”hiç bir şeye inanmıyorum“ demeye başlıyorlar. Fakat insan doğuştan inanmaya programlı ne kadar da inanmıyorum dese dayanacak tutunacak bir yer arıyor. Tanrının yerine bir şey koyması gerekiyor. Bediuzzaman insanın doğuştan iki ana duygu sahibi olduğundan bahseder. Birisi noktai istinad diğeri noktai istimdat. Yani dayanacağı bir nokta ve yardım isteyeceği bir nokta. Çünkü insan yaşamak için dayanacağı bir yer, bir de ani zorluğa düştüğünde aciz kaldığında kendisine yardım eden bir makam ister. Paranın, ana babanın, akraba, arkadaş hepsinin çaresiz kaldığı durumlar olur hayatında insanın. Tanrıyı hayatından çıkarsa yerine bir şey koyması gerekiyor. Şu salgın döneminde buna şahit olduk. İşte biz buna şirk diyoruz. Akıllı insanların putlara tapması gösteriyor ki, insan aciz olduğundan kendine bir dayanak bulmak zorunda. Aslında son ve mükemmel olan dinimiz hiç bir detayı ihmal etmemiş. Nakış gibi inancımızı işlemiş. İslamiyeti bir saraya benzetirsek bütün taşlar yan yana gelmiş. Sarayın bütün katları ayrı bir iş yapıyor. Herkese yetecek rızk sanat eseri var. Evet dinimiz insan ruhuna uygun son din olmasına rağmen değişen şartlara göre tamirat tadilat istiyor. Nasıl mevsimler değiştikçe şartlar ihtiyaçlar değişiyor. Yaz gelince battaniyeye ihtiyaç olmuyor, onun yerine pamuklu bir pike alıyoruz üstümüze. Bir kişi ”bize yaz gelirse gelsin battaniyeyle yatmak zorundasın battaniye kutsaldır dese“ nasıl tepki gösteririz. İşte dinimizin bazı detay kurallarında yeni format atmak gerekiyor. Bu ehil kişilerle olmalı. İslamiyetin aslına sadık kalarak binayı taşıyan ana direklerle oynamadan bu gerçekleştirilmeli. Cahil doktor candan eder misali itikadımızı tamamen bozabiliriz. Evvela her şeyi insan odaklı düşünmeliyiz bizde çok mükemmel bir söz vardır “canın sağolsun”. Evet her şey düzelir ama kırılan bir kalb düzelmez baskıyla yapılan hiç bir şeyde bereket olmuyor. İnsan kazanmada hem inancımız bozulmamalı hem de insanı kaybetmemeliyiz. Bir insanın inancını kaybetmesi hastanın ağrısını geçirmek için hastayı öldürmek gibi bir şey olur.
Peygamberimiz oruç bozan bir kişiye neticede adamı kaybetmemek için çözümler sunmuştu. Sonunda adam, dağıtması gereken hurmaları "ben zaten kendim fakirim" diyerek kendi evine götürmüştü. Bu durumu Peygamberimiz tebessümle karşılamıştı. İşte bu misal gibi baskıyla zorla değil sevgiyle saygıyla dinimizi tanıtmalıyız. İnsanları yapamayacakları binlerce kuralla boğmamalıyız. Bin yıl öncesinin sıkıntılarına çözüm üreten ilmihaller yeni sorulara cevap bulamıyor. Üstad Bediuzzaman’ın dediği gibi “Eski hal muhal, Ya yeni hal, Ya izmihlal”. Yaşam şartlarını, insanların kültürlerini hesaba katmadan getirilen çözümler yeni komplikasyonlara yol açacak. Kendimizi, kültürümüzü önem sıralamamızı değişen günün şartlarına uyduramazsak büyük çarklar altında eziliriz. İnsanlara bir çıkış kapısı göstermezsek insanlar kapıları kırar duvarları yıkar. Deist ateist peygambersiz Tanrısız nesiller çoğalır.
Nasıl bir şeyin ilk önce sahtesiyle tanışan insan o şeyin gerçeğinden de nefret eder. İlk tanıştığı dindar tarafından aldatılan bir insan genelleme yaptığı için bütün dinlerden soğur. Dinimizin hep kötü örneklerle temsil edilmesi en büyük problemimiz bunu çözmek için çok çalışmalıyız.