Medya haberi şöyle verdi;
“Kanser sonucu hayatını kaybeden ve bedenini öğrencilerinin eğitimi için kadavra olarak bağışlayan Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Oğuzhanoğlu için görev yaptığı hastanede tören düzenlendi. Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esat Adıgüzel, törende yaptığı konuşmada Oğuzhanoğlu'nun bedenini bağışlamasını hocalık hayatında son ders olarak gördüğünü söyledi.”
Ölüm adın kalleş olsun senin…
Yalan gibi sinsisin…
Her yanın buza soğuğa, ayaza kessin emi!,,,
Dokunmak ne kelime, duymak, bilmek, hissetmek,
Adını anmak nasip olmasın bizlere,,,
Ağıtımız yüksek olsa, ağzımızı bozsak biraz,,
Gücümüz yeter mi sana bilmiyorum?
Ver onu desek, verir misin?
Yok vermezsin öyle ya!…
Ama öyle değil bu kez ….
Ne tuhaf, başka bir ölümü var şu an,,,
Adı anılacak, hiç unutulmayacak olandan…
Prof. Dr. Atilla Oğuzhanoğlu hocamızın tabutun önünde ağlamaktan göz pınarları kurumuş öğrenci, öğretim görevlisi, bir kısım devlet memuru yığını içinde, törene sebep olan büyülü duruşu bozmadan, farklı bir güne uyandığımızın bilincinde, birazdan tarihe kaydolacak şu sözlere tanıklık etmeye hazırlanıyorduk…
Tarih 20 Şubat 2018 Salı sabahını göstermekteydi…
Elbette ilk konuşma, canı gibi sevdiği, üniversitenin kuruluşundan bu yana beraber olduğu, kadavrasını emanet edecek kadar güvendiği değerli öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Adıgüzel’in hakkıydı. Mikrofona usulca yaklaştı ve şöyle dedi; "Oğuzhanoğlu, vefatının ardından bıraktığı bedeniyle bilime ışık tutmaya devam edecek. Bir hocanın kendi vücudunu öğrencilerine adaması çok önemli. Kendimi çok zor tutuyorum. 22 yıldır tanışıyoruz. Hiç olmayacak yerlerde deneyler yaptı. Biz onunla çok şeyler paylaşıyorduk. Çok derin bir insandı. Onun vasiyetiydi, kendisinin ve pek çok insanın yaşamını sonlandıran kanser ve daha nice amansız hastalıklara karşı insanların galip gelmesinin yolunun ancak bilimle ve iyi hekimlerin emeği ile mümkün olacağından bedenini eğitim için bağışladı. Bunu belki de onun hocalık hayatındaki son ders olarak görüyoruz. Bilimi yüceltmek istiyorsak, karanlığın duvarını yıkmak istiyorsak onun gibi bir ruh taşımalıyız. Atilla ağabey, kendi öğrencilerinin eğitimi için kendi burada bulunacak. Bana ’Niye buraya alıyorsunuz, başka üniversiteye verseydiniz.’ diye soruyorlar. Atilla ağabeyin istediği zaten asıl buydu. Biz de elimizden geleni yapacağız. Sizlerin de desteğine ihtiyacımız var. Bu düşünceyi yayabilmek için, tıbbın önüne geçen tıp dışı uygulamaları, cahillerin eline düşmüş hastaları kurtarabilmemiz için bu yolu açabildiğimiz kadar açmak zorundayız. Burada öğrencilerin en büyük dersi aldıklarını sanıyorum."
Sonra sözü biricik hayat eşi Prof. Dr. Nalan Oğuzhanoğlu aldı ve devam etti; “Sevgilim, senin ölümün benim için garip bir nikah. ’Hoşça kal’ demiyorum. En son karşılıklı dinlediğimiz şarkıda ağladığımız gibi 'Hoşça kal' demiyorum çünkü aslında hep içimdesin. Gittiğim her yerde senden aldıklarımla benimlesin. Biliyorum ruhun öğrencilerinin belleğinde yaşam boyu taşınacak. Belki onlardan da öğrencilerine akacak. Senin engin bilgeliğinde çok şey öğrendiler. Senden sevginin üretmek olduğunu, her gün biraz daha candan sevmenin hayatı anlamlı kıldığını da öğrendiler. Sevgilim ölüm hem çok sığ hem sonsuz geliş. Her şey için teşekkür ediyorum. Çocuklar, hocanızın ne kadar titiz olduğunu biliyorsunuz. Ders saatinin bir dakika geç kalmasına izin vermez. Şimdi ders saati başlıyor. Lütfen hocanızı alıp derse başlayalım" der demez hıçkırıklara boğulan bizlerin yanında hazır bulunan geleceğin tıp öğrencileri Türk bayrağına sarılı cenazeyi anatomi bölümüne götürdü.
Onlar, kredi kartı ile kadavra siparişi yapıldığı (Prof.Dr. O. Maden) hatta siparişlerin kargo ile üniversiteler arası nakledildiği rezaletinin basına yansıdığı günlerde, bu kentin ve bu memleketin yüz akı idiler…
Onlar; Prof.Dr. Atilla Oğuzhanoğlu, Prof.Dr. Nalan Oğuzhanoğlu, Prof.Dr. Esat Adıgüzel ÜÇ KAHRAMANDILAR…