Size bir çift sorum var….Azıcık uzun, ama hayli anlamlı….
Diyelim ki iş erbabı insansınız ve artık süre dolu, emekliliğe ayrılma zamanı çoktan geldi çattı. Emeklilik hayalleriniz süslüyor olmasa da, ehhh artık biraz dinlenelim, az değil hani 40 yıl, gece demeden gündüz demeden, didindiniz çalışıp durdunuz, veeeee emekli olduğunuz diyelim, sizde geriye ne kalmasını istersiniz?
Eski kuşaklar, fakirlikten çok çektikleri için hezaar, üstte yok başta yok, yayan yapıldık kaldıkları günlere öykünür, geride paramız olsun der, çoluğa çocuğa yüklü miktar para bırakır, sağa sola, muhannet etmesinler diye, ak akçeyi harcamaz biriktirirler, görmeseler de varlığının sıcaklığı ile kendilerini avuturlardı…
Yeni yetmeler, hani şu y,z kuşakgillerden delikanlılar var ya, onlar anı peşinde koşmayı seviyorlar besbelli…Yaşanmışı kıymete bindiren son zaman yaşam koçlarını kutlamak mı lazım gelir tam bilmiyorum ama pahada ağır, yükte hafif matematiksel denklemine bir hayli uyan şeyler aslında. Bu keratalar işi biliyor cancazım….Geride bıraktığın ne olursa olsun senden kalan bişey olsun modunda, hayatın kendilerine bahşedeceği, paraya bulaşmamış yalın hediyelere kendilerini hazırlanıyorlar….
Şu “Cumhuriyet Kuşağı” insanları, bir hayli enterasanlar…Dijital döneme yetişemedikleri için öksüz gibi dursalar da, içlerinde büyüttükleri idealist kimlikleri, yurtsever duruşları, ulus olmanın onlardaki olağanüstü büyüsü, çağı yakalamak için harcadıkları insanüstü gayret, çağdaş uygarlığın izinde olmanın verdiği haklı gururu, her ailede bir kurtuluş savaşı destanı öyküsü, her birine düşen yurttaşlık görevi bilinci, bi dönem tarihe tanıklık etmenin verdiği tarifsiz haz, eşit yurttaş, eşit vatandaş olma hakkını kazanmanın gönül ferahlığı, bazıları Mustafa Kemali, İsmet İnönü’yü görmüş flaş belleklere değil, hakiki hafızaya kazınmış ne öyküler, ne öyküler, ne öyküler…….
Daldım gidiyorum gene …..Bi dur diyenim yok……..
Yakın tarihte bir değerli hocamız emekli oldu ve aramızdan ayrıldı…Ona sorsanız her şey rüzgar gibi geldi geçti, 40 yılın nasıl geçtiğini hiç anlamadım olurdu muhakkak….Dile kolay doktorlukta, eğitmenlikle, akademisyenlikle, toplumun hekimi olmakla geçen tam 40 yıldan bahsediyoruz…Hiç mübalağam yok, çocukluk yaşımı olan 10’u çıkarırsak , nerdeyse yaşımla denk düşen zaman diliminden söz ediyorum….Giderken Allaha ısmarladık diyemedi, sağlık durumu bir anda allak bullak oldu, ani bir göğüs sıkışması , yok anjio, yok ameliyat, yok koroner yoğun bakım derken ne emeklilik gününü doya doya yaşadı, ne sonrasında gelecek olan duygu seline şahit olabildi…Böyle buruk ayrılırken bile bir an olsun ideallerini terk etmedi. Biraz toparlanınca öğrendik, sahip olduklarını; yani hekimlik hayatını boyunca okuduğu, meslek hayatına katkı sunar amacı ile satın aldığı, edindiği, kongrelerde kendisine verilenleri, şahsına hediye edilenleri, aklına takılan sorulara yanıt bulmak için satın aldıkları, akademik kimliğinin getirdiği şüphecilikle önüne çıkanları ve sonrasında sayısı giderek artan kuramcıların yeni basımlarını , sayfalar dolusu el yazısı ders notlarını, sağlık bakanlığı teşkilatının tüm neşriyatını, Köy Enstitüleri gerçeğini anlatır kaynak metinleri , Mustafa Kemal’in hatırasına sadık kalarak biriktirdiği tüm kitapları bize bıraktı…..
Bizler de bu emanete sahip çıktık…
Bir sabah erken, bir süredir açılmayan odasının kapısını yedek anahtarla açıp, sessizce içeri süzülürken, kalbimi nasıl attığını, seçtiğim kitapları yanımda getirdiğim iki pazar selesine birer ikişer dizerken nasıl heyecanlandığımı, belki bana verir umuduyla beklediğim canımmmm toplum hekimliği kitaplarının bir ikisini elime düşürmenin tarifsiz hazzı ile bundan sonra bende dursun dediklerimi , hepisi anı, hepisi değerli, hepisi nakit akçe değerinde kitapları…….
Bir bir öptüm……kokladım….. seleye bıraktım....
Hakkını helal et hocam……Size buradan teşekkürlerimi yolluyorum…….