Ah ben, ah benden, benin hallerinden…
Ah ben, ah benden, benin hallerinden… Sonbahar halleri, ülkenin ve dünyanın gündemi, sel gibi beynime ve kalbime çarpan ümit kırıcı haberler, havadisler... Her şey dalga dalga geliyor üstüne insanın, günler hep yorucu geliyor, bomboş geçen günler bile yorucu.
Ama insanı en çok yoran kendidir belki. Ah benden ve “ben”in, benliğin hallerinden.
Sanırım doksan yedi veya doksan sekiz yılında başlamıştım, o zamandan beri bazen uzun aralar vererek yazdığım günlüklerin üst başlığı “ah ben”. Bir ara yine bırakmıştım günlük yazmayı, sonra “Güneyik Güncesi”ne başladım. “Ah Ben” ismini kullanmadım. Denizli’ye geldikten sonra tekrar “Ah Ben”e döndüm. Ama bu sefer başına “…ncı Defter” yazamadım. Çünkü hesaplar karıştı, en son on üç müydü, on dört müydü bilemedim. “Ah Ben” adı biraz da Nevî’nin bir dizesinden mülhem sanırım. “Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur.” Eski Türk Edebiyatı hocamız Nejat Sefercioğlu Nevî üzerine çalışmış, en çok Nevî’den örnekler verirdi derste, iyi ki de öyle yapmış.
Nevî’nin dizesi de Kuran’dan Yakup peygamberin (Ona selam olsun) sözünden mülhem olmalı. “Ben üzüntümü ve tasamı yalnız Allah’a açarım.”
Şimdiki zaman sürüp gitmez.
Dün sosyal medyada vakit öldürürken sabun üzerine nakşedilmiş güzel bir söze rastladım. Çok güzel, mütenasip bir nasihle yazılmış. Güzel hat görünce bakmadan, okumadan geçemem pek. “Devamü’l-hal mine’l-muhal.” Atasözü olmalı, belki bir kelam-ı kibar da olabilirdi. Not defterime yazıp fotoğrafını sosyal ağlarda paylaştım, Iraklı arkadaşım Ahmed atasözü olduğunu söyledi. “Bir durumun devam edip gitmesi olacak şey değildir,” diye çevirdim ben. “Şimdiki zamanın süreğenliği olası değil,” desem de olurdu belki. Aslında sözcüklere hiç dokunmadan “Halin devamı muhaldendir,” bile denebilir. Bizim meşhur “Bu da geçer” sözümüzün bir benzeri aslında. Yine de çok güzel bir söz. Bu da güzel.
Bu da geçer, o da geçer, şu da geçer…
Ali Şir Nevaî, hakkında halk hikayeleri oluşmuş bir şair. O hikayelerin birinde okumuştum. Günlerden bir gün Sultan Hüseyin Baykara veziri Mir Ali’ye (Nevaî) kendisine bir söz bulmasını söyler. Hayatında denge sağlayacak bir söz.
Sultan bunu “Öyle bir söz olsun ki eğer hayattan hiç ümidim kalmazsa, işler iyice sarpa sardıysa bana ümit versin; tersine her şey yolundaysa, refahtan, bahttan şımarma, hataya düşme tehlikesi içindeysem beni hizaya getirsin,” şeklinde ifade eder.
Mir Ali, “Bu da geçer, sultanım,” der.
Sultan bu değerli sözü yüzüğüne nakşettirir ve günde birkaç kez bakmayı ihmal etmez.
Gün iyice karardığında…
Ahmed paylaştığım resmin altına İmam Şafii’den bir beyit yazmış ayrıca.
“ضاقتْ فلما اسْتَحكَمَت حَلَقاتُها فُرِجتْ وكنتُ اظنُّها لا تُفرَجُ”
Arapçam bunu çevirmeye yetmedi maalesef. İnternetten yardım istedim, çevirisini bulamadım. Ali Ural’ın ilk kitaplarından birinin İmam Şafii’nin Divan adıyla yayımladığı şiirleri olduğunu biliyorum ama o kitap evimde yok, orada bu şiir var mı onu da bilmiyorum.
Ama çevirisini ararken bir şey öğrendim. Bu dizeler günümüzde çok paylaşılan, çok bilinen dizeler. Birçok görsel hazırlamışlar bu sözleri içeren. Bazen bu iki dizeyi içeren dörtlük, bazen bu iki dize paylaşılmış. Bazı görsellerde “La Tahzen” (Üzülme, hüzünlenme!) başlığıyla paylaşılmış dizeler. Aynı sayfada İnşirah suresi görselleri de çıktı. Bu şiiri okuyanlar veya paylaşanlar İnşirah suresiyle de ilişkilendiriyorlardı demek.
Ahmed’in çevirisi şöyle:
“Dünyamız ve halimiz sıkıntılar içinde, sorunlar bizi her taraftan kuşattı. Derken her şey yeniden düzeldi ve çözülmeyeceğini düşündüğümüz problemler birden çözülüverdi.”
İçerik olarak “Gün doğmadan meşime-i şebden neler doğar” sözüne benziyor. Bir de “Kara gün kararıp kalmaz” atasözüne.
Öyledir inşallah, öyle olsun. Ne diyelim.