Gerek günlük hayatımızda gerek toplumsal hayatta iletişim sorunları yaşamamızda; düşüncelerimizin insicamsızlığında; hadiseleri, anlamları kavrayamayışımızda bağlamı kaçırmamızın rolü büyük bence.
Bağlam, konteks, siyakusibak ne derseniz, nasıl ifade ederseniz artık. Bir sözcük cümlenin neresinde hangi görevde kullanılmış? Anlamın gelişine ve gidişine göre bu sözcük ne anlatıyor olabilir?
Hey şeyi bilmeye, her soruya cevap vermeye gerek yok ki…
Öğretmenlik yaptığım yıllarda en çok altını çizdiğim hususlardan biriydi bu. Mesela öğrenci paragraf sorusunu çözemez. Neden çözemedin? Şu sözcüğü bilmiyorum. Ama o sözcüğü bilmek gerekmiyor ki soruyu çözmek için. Hatta cümleyi anlamak bile gerekmiyor. Evet, bazen öyle de olur. Bir dilbilgisi sorusu olabilir bu. Dikkatli bir öğrenci hiçbir kelimesini anlamadığı bir cümlenin de ögelerini bulabilir, sesbilgisi bakımından o cümleyi tahlil edebilir. Ama öğrenci bilmediği bir iki sözcükle karşılaşınca şöyle bir geri çekiliyor, gardını düşürüyor. Neyse. Bazen bu sorunu çözmek için tuhaf alıştırmalar yaptırırdım. Öğrencilerin anlamaları mümkün olmayan beyitler yazar, anlamı boşverip yapı üzerinde dilbilgisi çalışması yaptırırdım, bazen de o cümleyle aynı kalıpta basit, anlaşılır cümleler bulmalarını isterdim.
Aslında bir paragrafı anlamak için her cümlesini, bir cümleyi anlamak için her sözcüğü anlamak gerekmeyebilir. Konteksten çıkarmak diye bir şey vardır. Günlük hayatta da böyle bu. Sosyolojide de böyle.
Az önceki konuya dönersek, gençlere hep çok kolay, her yerini sular seller gibi anlayacakları kitaplar önerilmesini doğru bulmuyorum. Zihnini biraz zorlayacağı, bazı kelimelerini bilmese de anlamını sezebileceği metinlerle muhatap olsalar daha faydalı olur kanaatimce. Okurken hep faydayı öncelemeyi de doğru bulmuyorum ya, o başka mesele.
Konteksten çıkarsana a canım!
Evde de takıntılı şekilde “konteksten çıkarma” üzerinde duruyormuşum meğer. Hatta çocuklar bundan rahatsız da oluyorlarmış. Konuşurken ya da okurken bir sözcüğün anlamını sorduklarında eğer bunun zihin tembelliğinden olduğunu düşündüysem hemen “Konteksten çıkar!” diyormuşum. Bunun ayırdına varmam için şöyle bir olay yaşamam gerekiyormuş.
Bir gün kahvaltıdayız maaile. Biri bir şey söyledi, yakalayamadım. “Ne dedin, ne dedin?” diye sordum. Benimkisi kelimenin anlamıyla değil sesini yakalayamamakla ilgi bir sorundu aslında. Ama ne kadar bilenmiş olacaklar ki koro halinde haykırdı sofradaki herkes “Konteksten çıkar sen de!” Sonra da kahkahayla güldüler.
Evet, bir konuşmayı, bir metni anlamak için bağlam önemli. Her şeyin, her ayrıntının anlatılmaması, bazısının dinleyene, okuyana bırakılması da bağlama dahil bence. Zaten şöyle bir atasözümüz de var sanırım. “Sözün tamamı ahmağa söylenir.” Bazen imayla geçiştirmek, işaret etmekle yetinmek de güzeldir.
İşte bu bağlamdan anlam çıkarmak, bağlamda kalmak eğitiminin yetersizliğinden felsefi, siyasi, dini konularda pek konuşamıyorum ben. Yazarken de konuşamıyorum. Konuşmak zor, çünkü konunun bağlamı nedir, bu konu hangi kontekste nasıl ele alınır hiçbir fikri yok çoğu insanın. Diyelim hukukla, hürriyetlerle ilgili bir mevzu açtın, hemen sorunu bağlamından koparıp aidiyetlerle ilgili bir tartışmaya evirebilirler, bir anda hiç olmayacak yerlere savrulabilir konuşma. Çünkü bağlamı takip edebilme yetisi güdük çoğumuzun. Hem konuşacaksın da kim ne anlayacak. Zaten herkes akıllı, herkesin hazır cevapları, kanaatleri var, zihinler dolusu. Yeni bir görüşe ihtiyaç duyan kim var ki!
Bağlamın bağlayıcılığı, muğlaklığın güzelliği
Bir neyse virgülü daha koyup lafı asıl maksadıma getirmek istiyorum. Ne diyecektim nerelere geldim. Ben aslında bağlamda kalmanın öneminden değil sözü bağlamdan koparmanın güzelliğinden bahsedecektim. Niyetim buydu masaya otururken. Bir de utanmadan ilk cümlede insicam sözcüğünü mü istimal etmişim...
Evet, bazen bir dize, bir cümle ışıl ışıl parlar. Var olduğu bağlama sığmaz, tek başına yaşamaya devam eder zihinlerde. Berceste mısralar, çok genel hükümler veren kısa cümleler genelde böyledir. Gerçi bazen eskiden beri bilegeldiğimiz bir bercesteyi bağlamında görünce daha etkileyici bulduğumuz da olur ama genelde hayal kırıklığına uğrarız.
Bir ara berceste mısraları, beyitleri bağlamında okuma merakına kapılmıştım. Acaba, diyordum, bu dizenin üstünde ne vardı? Bu cümlenin devamı nasıldı? Üst üste yaşadığım hayal kırıklıklarından sonra bu sevdamdan vazgeçtim. Bırak kopuk kalsın bağlamından. Çünkü kısa bir dizenin birçok çağrışıma açık muğlaklığı bağlamına konunca netleşir. Çağrışımlar daralır, bazen yok olur.
“Rüzgar esmez, konuşur.”
Benim için bunun ilginç örneklerinden biri, Ziya Osman’ın çok sevdiğim bir dizesi. İlkokul kitaplarının birinde okumuşum, aklımda kalmış. “Rüzgar esmez, konuşur.” Zihnimde döndürür dururdum. Bir kitaba epigraf mı yapsam, kitap ismi de olabilir. Hâlâ olabilir bu arada, vazgeçmiş değilim. Sonra internet yaygınlaşıp arama motorları icat edilince, bakayım, dedim. Güzel bir ev tasviri, huzurlu bir ortam, tam da Ziya Osman’a yakışır şekilde. Özellikle “ıhlamur kokusu”na bayıldım şiirdeki. Ama ne dersek diyelim “Rüzgar esmez, konuşur” dizesinin çağrışımlarını çok dar bir alana sıkıştırıyordu bağlam. Rüzgarın ne konuştuğuna tercüman olmuştu çünkü şair. Ne diyormuş rüzgar? “Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun.” Ben rüzgarın daha büyük, varoluşsal sorunlarla ilgili bir şeyler söyleyeceğini umuyordum sanırım.
“Işık doğudan gelir”
Bu yazıyı yazmama neden olan da bu sefer aramadan önüme gelen bu tür bir keşif. Vehbi almış, okumuş, “Baba sen de seversin bunu, okumadıysan…” dedi ve Thoreau’nın “Yürümek” adlı kitabını uzattı. İncecik kitap, sanırım “Sivil İtaatsizlik” filan alırken sepete bunu da atıvermiş. Okumamıştım gerçekten ve tahmin ettiği gibi çok sevdim kitabı. Orada Latince bir atasözüne rastladım ve bağlam projektörünün yaşattığı hayal kırıklığını yaşadım bir kez daha. Şöyle: “Ex oriente lux; ex occidente frux.” Ne demekmiş bu? “Işık doğudan gelir, meyve ise batıdan.” Bak sen şu kontekse. Şimdi bu cümlenin ilk yarısını çocukluğundan beri bilenler de benim gibi hayal kırıklığına uğramadı mı bir parça? Cemil Meriç’in kitabı geliyor aklıma önce. Cümlenin tamamını bilmemesi mümkün değil bence ama ikinci yarıyı boş vermiş ve o çok genel hükmü, kitabının adı yapmış. Sonra Sezen Aksu’nun nefis albümünü düşünüyorum. “Işık doğudan yükselir.”
Kitabı okurken, Vehbi’den izin almıştım çizmek için, o cümlenin altını çizmiş, sayfanın kenarına da şöyle bir derkenar yazmışım: Konteks ışıltıyı söndüren bir projektördür bazen.