Gazetelerin üçüncü sayfalarında genelde polisiye olaylar dediğimiz kaza, cinayet, hırsızlık ve benzeri facialar artık birinci sayfaları doldurur oldu.Özellikle kadın cinayetleri sanki sıradan bir adliye vakası gibi yer alıyor. Maalesef toplumsal bir travma yaşıyoruz. Peki ne oldu da bu hale geldik diyerek bu hastalığa çare aramaktan daha ziyade hangi polisiye tedbirle olayları önleriz diye uğraşıyoruz. Tabi ki önce kanamayı durdurmak gerekir.Ama bize ne oldu? Nasıl bu hale geldik? Buradan çıkmamız nasıl olacak?
Evet bu soruların cevaplarını kendini sorumlu hisseden kurumların baş başa vermesi gerekiyor. Tabi ki öncelikle vazife ilahiyatçılara düşüyor. Toplumu oluşturan ve bir arada tutan en önemli asli unsur din.Her ne kadar bazıları dinin önemini kabul etmeyip, onu tamamen saf dışı bırakmaya kalkışsalar da, bunu tarih boyunca başaramamışlardır. Zira din, insan hayatının ayrılmaz en tabiî parçası ve gerçeğidir. Dinin fert ve toplum hayatında ahlak prensipleri vasıtasıyla, düzenleyicilik rolünün ötesinde, ruh ve beden sağlığı açısından da önemi yapılan araştırmalarla her gün daha belirgin ortaya çıkmaktadır.
Ahlaki disiplin veya etik değerlerdeki erozyon inanç zafiyetinin maalesef bu cinayetlerde önemli bir yeri var.İnsanın yaşama hakkı en kutsal bir haktır. “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” “Ebedi ateşte kalma “kutsi tehdidi karşısında hangi müslüman bir cinayete yeltenebilir. Karıncayı ezmenin bile vebaline inanan nasıl bir cana kıyabilir.
Bugün başta, her türlü ekonomik, ilmî ve teknolojik gelişmenin zirvesine ulaşmış ülkeler olmak üzere, pek çok ülkede, modern tıbba alternatif çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bunlar arasında dinin de önemli bir yeri vardır. Zira din, birtakım inanç ve ibadet esaslarıyla birlikte, insanlara sağlıklı bir hayat tarzı sunar, sosyal destek yoluyla içtimaî bütünlüğü ve huzuru teşvik eder, dua yoluyla kaygı ve stresi azaltır, insanlara bir ümit kaynağı teşkil ederek, hayata bir anlam ve gaye katar.
Din hayata bir anlam bulmada, günlük hayatın zorluklarıyla başa çıkmada ve hayatın sıkıntı ve zorluklarına katlanmada önemli bir dayanaktır.
Toplumda fertler birbirlerine sadece manevî açıdan değil, aynı zamanda maddî açıdan da destek sağladıklarından yalnızlık hissi, güçsüzlük, umutsuzluk, gayesizlik gibi olumsuz duygu ve düşünceler azalmakta; bu da fertlerde meydana gelebilecek birtakım psikolojik problemlerin ortadan kalkmasına yardımcı olur. Aynı şekilde hayır işleri ve sosyal sorumluluk faaliyetleriyle toplumun dertleriyle ilgilenmek, fakir fukaranın, ihtiyaç sahibinin duasını almak insana moral ve güç katar.