İslâmiyetten önce insanlar yolunu şaşırmış, kötülükler ve zulümler her yere hâkim olmuştu. Merhamet ve acıma duyguları sukut etmiş vahşi hayvanlardan daha aşağılara yuvarlanmıştı. Kavimler, kabileler, aynı memleketin ve hatta aynı ırkın çocukları olan insanlar kıyasıya birbirleri ile mücadele ediyorlardı. Kısacası insanlık ve kardeşlik duyguları zayıflamış, birlik ve beraberlikten eser kalmamıştı.

Peygamberimiz (s.a.v) Peygamberlik vazifesine başladığı zaman kendisine inananlar çok büyük bir aşkla İslâmiyete sarıldılar. Onlar gerçekten îman etmişlerdi! Bu imanları sayesinde din kardeşlerine karşı olan sevgi ve saygıları öylesine gelişti ki öz kardeşe olan sevgi ve bağlılığın bile çok çok ötesine geçti. Çünkü Cenab-ı Hakk Kuran-ı Kerimde: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allahtan korkun ki esirgenesiniz (Hucurat 10)” buyuruyordu. Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz de: “Canım Kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki: Siz mü’min olmadıkça, Cennete giremezsiniz! Birbirinizi sevmedikçe de  (tam ve kâmil) mü’min olamazsınız! Size bir şey söyliyeyim; onu yaptığınız zaman sevişirsiniz: Aranızda selamı yayın; birbirinizle selamlaşınız.) buyuruyordu.

Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerden anlaşılıyor ki,  müminlerin imanlarının kemâle ermesi ve Cennete gidebilmeleri için, kardeş olmaları zaruri olmaktadır. Müminlerin kardeş olabilmeleri ise, birbirlerini sevmelerine, birbirlerini sevmeleri ise selamlaşmalarına ve aralarında selamı yaymalarına bağlanmıştı.

Öyle ise Peygamberimizin Hadis-i şerifinde ifade ettiği selamlaşma nedir ve selamlaşmayı yaymanın manası nedir? Bir Müslüman ne yaparsa selamlaşmış olur? Peygamberimiz (s.a.v.) in uygulamalarından ve sahabelerin hayatlarından anlaşılan selamlaşmanın üç unsurunun olduğudur. Bu unsurlardan birincisi “güven” ikincisi “yardımlaşma” üçüncüsü “bütünleşme (tek vücut olma)”dır

Bir Müslüman diğerine selam verdiğinde bu üç unsuru birlikte ona ifade eder. Yani selam ile ifade edilen “bana güvenebilirsin, ihtiyaç duyduğunda yardıma hazırım,  davanda asla yalnız değilsin” manalarıdır. Bu manalar İslam kardeşliğinin oluşmasını sağlayan üç temel unsurdur. Müslümanlar bu manada selamlaşarak din kardeşliğinin en güzel örneğini sergilemişler ve İslamiyet’i bu güzel örnekleriyle bütün dünyaya yaymışlardır.

 Görüldüğü gibi Müslümanların İslam kardeşliğini oluşturabilmeleri; önce tam iman etmelerine, imanlarının gereği olarak birbirlerini sevmelerine, sevmenin gereği olarak selamlaşmalarına bağlıdır. Selamın yayılması ise; güven, yardımlaşma, bütünleşme unsurlarının anlatılması ve kardeşlik halkalarına yenilerinin eklenmesi manasına gelmektedir. İman etmek, sevmek, selamlaşmak (selamı yaymak) ve kardeşlik! Bir Müslüman için hiçbiri asla terk edilemeyecek önemde bir sıralama bu! Bilinmelidir ki bu sıralamanın biri terk edilse veya bir gevşeklik gösterilse orada asla din kardeşliği oluşmaz.
   
Günümüz Müslümanlarının durumlarına bakıldığında ise Allah adına selamlaşma ve din kardeşliğinden eser bile kalmamıştır. Hatta Müslümanlar hiç acımadan, zevkle birbirlerini öldürebilmektedir. Çünkü Müslüman kardeşliği için geçilmesi gereken hiçbir aşama henüz geçilememiştir. Hatta işin başı olan iman etmenin manası bile henüz tam olarak idrak edilebilmiş değildir. Bu açılardan bakıldığında bırakın İslam kardeşliğini, Müslümanlar henüz İslam’ın giriş kapısında, işin başında bile değillerdir.  Müslümanlar tam anlamıyla İslamiyet ten önceki cahiliye devrine benzer bir durumdadırlar. Hatta daha da kötü durumdadırlar. Burada söylemek isterim ki İslam adına hareket edenlerin artık her şeyi ve her işi bir kenara bırakıp İman, sevme, selamlaşma ve selamın yaygınlaştırılması (İslam kardeşliği) üzerine gayret göstermeleri gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki bu uğurda gayret gösterilmediği sürece edinilen dünyalıkların bizlere faydası olmayacağı gibi, bu umursamazlık korkarım hepimizi felakete sürükleyecektir! 
 
Medineli Müslümanlar Mekkeli Müslümanları bağırlarına basarak selamlaşmanın en güzel örneğini sergilediler. Kardeşliğinde! Daha nice örnekler var böyle, bizler için!  Şöyle bir kendimize bakalım ve utanalım! Biz neyin peşindeyiz?