Bu sözcüğü yeni öğrendim.
Geçenlerde biri sosyal medyada bir ileti yazmış, nostaljinin Türkçesi olarak “gündedün” teklif edilmiş diye. İlginç geldi, baktım sözlüklerde var. Yeni bir teklif değil yani. Hoş bir sözcük. Çağrışımı güzel ve net. Biraz şairane.
Dağlarca’nın Günakıtanı
Gündedün bana Dağlarca’nın son yıllarında bir söyleşide teklif ettiği “günakıtan” sözcüğünü hatırlattı. Şiirin bir keşif oluşundan mı bahsediyorlardı yoksa şiirinin gittikçe minimal hale gelişi miydi konu hatırlamıyorum. Ama bazen yeni sözcükler bulduğundan bahsediyordu şair, bir de zamanla bazı sözcüklerin eskidiğinden, yaldızları dökülünce büyüsünü yitirdiğinden bahsediyordu sanırım. Örneğin takvim yerine günakıtan kullanılabileceğini düşündüm geçen gün, diyordu. Buna ilham veren de dönemin bakanlarından Unakıtan’ın adı olmuş.
Google’da Gündedün sözcüğüne bakarken Halis Ulaş’ın yazısı çıktı karşıma. (Bir ara diğer yazılarını da okumayı düşünüyorum.) Nostaljinin bir başka karşılığından bahsediyordu: Yurtsama. Sonra zamanla nostaljinin anlamının nasıl “yurtsama”dan “gündedün”e doğru evrildiğini anlatıyordu.
Gündedün mü, yurtsama mı?
Sözlüklerde yurtsamaya da bakıyorum. Evet, her iki sözcük nostalji karşılığı olarak verilmiş.
Nostalji dilimize Fransızcadan girmiş, muhtemelen onlar icat etmiş. Ama sözcüğü oluşturan parçalar Eski Yunanca. Sıla anlamındaki “nostos” ve acı anlamındaki “astos” sözcüklerinden oluşmuş nostalji. Birleşince “yurt özlemiyle çekilen acı” oluyor yani.
Geçen Asrın Daüssılası
Bir ara batılıların bu Yunanca ve Latinceyi yeni kavramlar tezgahı olarak kullanma alışkanlıklarından etkilenen aydınlarımız da yeni kavramlar için Arapçadan yararlanmak geldiğini düşünmüşler. Biz sözcüğü buluruz sonra Farsçada, Urducada, hatta ta Malaycada filan da kullanılır demiş olmalılar. Nostaljinin tam çevirisi de Arapça olarak girmiş olmalı o zaman dilimize: Daüssıla. Yirminci asır başlarında İstanbul’da kullanılmaya başlamış bir sözcük olmalı. “Da”, hastalık, acı; “sıla”, memlekete kavuşma arzusu denebilir. Yahya Kemal ve çağdaşları epey kullanmış bu sözcüğü, Süleyman Nafiz’in meşhur bir şiirinin adı olmuş.
Zamanla mekan nasıl ayrılabilir ki!
Ulaş’ın haklı olduğu açık. Bugün nostalji denince daha sıla özleminden çok geçmişe duyulan özlem aklımıza geliyor gerçekten.
Ama gerçekten bu ikisini ayırmak mümkün mü acaba?
Çocukluğumuzu, ilk gençliği özlemle yad ederken hem eski günleri hem o günlerin geçtiği mekanı birlikte hatırlamıyor muyuz? Ya da tersinden bakarsak memleket hasreti duyduğumuzu sanırken aslında eski günleri özlemiyor muyuz çoğu zaman?
Demek ki “yurtsama” ile “gündedün” çok da birbirinden ayrılabilir duygular değil. Şairler pek ayırmamış da zaten. Daha çok birlikte ele almışlar.
Nazım Hikmet’in meşhur ve müthiş sorusuna bakın örneğin:
“Memleket mi, yıldızlar mı / Gençliğim mi daha uzak?”
Hadi bakalım. Ölç tart, mümkünse bir cevap ver bu soruya. Bir kefesinde bir daha dönmesi mümkün olmayan memleket var terazinin, öbür kefede gençlik. Gençliğe dönmek de imkansız. Sanırım en yakını yine de yıldızlar.
Fakir de Kolak manzumelerinde böyle ağır bir soruyla olmasa da bir tarifle, farkında olmadan bu iki ucunu birleştirmiş nostaljinin:
“Gurbette bir avuç fukara âdem / Gözü işte aklı fikri geçmişte.”
Sözcüklerin Kullanışlılığı Meselesi
Gündedün sözcüğü üzerine konuşurken aile meclisinde güzel bir sözcük olsa da tutmayacağından da bahsettik. Bazen güzel, şairane bir sesi, çağrışımları olabilir bir sözcüğün. Ama kullanışlı olmaz. Gündedün de öyle. Telaffuzu zor bir kere. Tekerleme gibi. birbirine yakın sesleri birbirine karışıyor. Cümle içinde nasıl kullanacaksın sonra. Baktığım sözlüklerde de cümle içinde kullanım örneği yoktu zaten.
Sonra bir de tamam nostalji yerine gündedün kullandım diyelim, nostaljik derken nasıl bir tasarrufla kullanacağım bu sözcüğü?
Sorular, sorular… Mala davara faydası olmayan eğlenceli ama bir o kadar da lüzumsuz sorunlar icat etmekte de fena değilim. Evet, bunu biliyorum.