Hala sıkılmadık  mı? Ötele/n/metken.
İşitmeden ve görmeden bakarak, dünyaya..
Salt gürültü ve kaos üreten gündemden..
Önümüze ne konacak diye hep bekliyecek miyiz?
Ortaçağ, çağın ortası mı? Neresi?
İnsaf ölçü müdür..
Tarif edilir mi, edilmeli mi?
Vicdan gömlek midir, gömlek değişir mi,
Değişirse ‘lüks’ daha iyi aydınlatır mı?
(Gömlek bizde eskiden ‘Lükse’ takılırdı,lambaya..)
Ava giden hiç mi keklik avlamaz..
Ucuz etin suyu neden beğenilmez,
İlla ki kazıklanmamız mı gerek!!
Açıkçası, önümüze konan materyalleri, biz mi ısmarladık.
Biz ısmarlasak nasıl ve ne ısmarlar idik?
Bir şeyi ısmarlamak için ‘yetkinlik şartı’ gerekli mi?
Makinistsiniz.. Vagonlar eski, raylar yaşlı..
Yolcular gelişmiş toplumun insanları ise..
Bu yol biter mi, veya nerede biter?..
Bu misalleri neden verdiğimi biliyorsunuz, değil mi..
Devam edelim:
Kemalgillerin modernlikten anladığı sadece ‘eskicilik’ ise,
Yapılabilecek bir şey kalmış mıdır?
Kim demişti şu sözü hatırlamıyorum;
(Bal gibi hatırlıyorum ya..Neyse)
” Bu ülke Türk ve Müslüman’dır,
Ama kimse Türklük ve İslamlık iddiasında bulunamaz.” Mı?
Nokta! İtirazı olan !
Başını örten kendince bir fenayı örtüyor,
Açtırmak için çırpınanlar neyi örtüyorlar acaba?
“Türkçe bilmez Allah’tan korkmaz”
Atasözü, neden Boşnakların sözüdür???
İnternetten  apartarak yazı yazmak  marifet mi?
Yoksa, haber mi vermek yardan, dosttan şairane..
Dostunuz ile bağlarınızı sırf öteki küsmesin diye kesmişseniz;
yukarıdaki soruyu bellekten (harddiskden) çıkarın.
Ya da, bu devasa genç nüfusla hangi büyük projenin sahibiyiz?
Bu gençleri ara eleman olarak mı, bilim adamı olarak mı,
Dünyaya nizamat vermek için mi, ne için/neden? eğitiyoruz..
Ne eğitmesi be! Resmen,alenen ve taammüden öğütmüyor muyuz?
Rüzgar enerjiyse;
Öküz trene , biz yele neden bakar dururuz..

Kırmızı noktalarımız ve kutsallarımız(sine qua non) belli mi..

Hukuk kutsal metin sayılır mı,

Yoksa şimdilik kutsal, sağmal inek mi?

Yasa/k/lar daha az gürültü çıksın içinse(Ki öyle)

Bu gürültü ne..?!

Sürükleyemiyorsanız,

Sürüklenmemeye karşı çözümünüz var mı?

Direnmek tek başına ilaç mı?

Korku ile  tedbir ne zaman yer değiştirir..

Alçak ile ‘seviyesiz’ nerede buluşur?

Çap ile açı çakışır mı, yeri gelince.

Misal, her tepe yüksek midir?

Açısı dar olana, çapsız denir mi..

Danayı severiz de, sığırı neden sevmeyiz

İğdiş edilmiş  sığıra neden öküz denir..

Eşeğe semeri neden yük olmaz, olmalı değil mi?

Devenin develiğinin ispatı neden gereksin,

o zaten deve değil mi..

Yılanın acısı neden kuyruğundandır da,

kafasından değildir, kafa önemsiz mi ki?

Paranın ne önemi var, sözü revaçta iken İMF nerdeymiş!!

Kendine gelen Batı, bize neden gelmiyor?

Bizim olmayan  ‘EURO’ , birlik sayılır mı?

Yoksa, yaşlı bir ahtapotun debelenmesi mi..?

Trt neden tirit diye okunmuyor?

Ya da SKY, /eskiay/ diye..

Yeter mi..

Bekçi Bakır’ın 

Bende mecnundan füsun aşıklık istidadı var” gazelini

dinlememiş olmak, ne gibi eksikliktir?..

“Yazmadan yaşayabilirim,

Ama düşünmeden bir şeyleri yerlerine yerleştirmeden rahat edemiyorum”

diyen yazar hasta mı..

Zaten , düşünmek hasta etmez mi insanı, ayrıca yazmaya ne gerek var..

-Bir fikrin var olması için mevcudun reddi gerekmez mi?

İyi de neyi reddedeceğiz?

Neyi , yeni olarak ileri süreceğiz?

-(………..)

Aloo, orda mısınız..

Son tahlilde varamadığımız yer, demokrasi parkı değil mi?..

Henüz gölgesinde dahi serinleyememişken,misalen..

Şair de soruyor;

‘Tozludur bozkırda yollar

Manalı manalı bakmazlar bana 

Böyle buyurdu yüce devlet

Nedense

Ağaçlara yaslanamıyor çocuklar..’

 Kıssadan hisse: büyüyünce çocuk olmak istiyorum.

 Not; Bana anlaşılır ve kısa yaz diyenlere ithaf olunur.