Değerli arkadaşlarım; günlerden beri "Neler oluyor?" sorusuna cevap arıyorsunuz; işte ben, fâni, ölümlü, naçiz bir kardeşiniz olarak sizleri aydınlatmak için buradayım.
Dostlar, yaşadığımız basit bir magazin vakası mıdır, yoksa soğuk savaş dönemi sonrası konjonktürünün, uluslararası stratejik güç dengelerine göre yeniden adaptasyon çalışmalarıyla mı karşı karşıyayız? Bu hususu yüksek anlayış ve sezgi gücünüze bırakıyor ve altını önemle çiziyorum; çünkü Karadenizliler gibi bizler de önemli şeylerin altını önemle çizmekten çekinmemeliyiz.
Arkadaşlar, hiçbir şey göründüğü gibi değildir; göründüğü gibi olduğunun anlaşılması için sarfedilen profesyonel çabalar, görünenin, göründüğü gibi olduğundan başka bir şey olduğunu düşünmemizi isteyenlerin bir yanıltmacası olabilir; dikkatli olmak zorundayız. Bugünlerde atılan her adımın, söylenen her sözün gerçek anlamına, gizli bir şifre dekoderi tarafından çözülüp yeniden şifrelenmedikçe erişmek mümkün görünmüyor. Zor zamanlar geçiriyoruz; bu kritik anları tarih ilerde uzun uzun yazacaktır.
Büyük ve gizli bir el kartları bölüyor, karıştırıyor ve yeniden dağıtıyor; bu esnada masada oturanların kim oldukları hem önemli, hem önemli değil; aslında dağıtılan kartların ne olduğu da önemli değil; beş benzemez de olabilir, kare as da; önemli olan gizli elin gerçek niyetini sezgi gücüyle sezmektir. Kim bunlar; önemli değil, önemli olan ne; o da önemli değil!
Evet, konuya gelelim; ben bir şey yaptım ama niçin yaptım, mesele budur dostlar... Bu boyutuyla konumuz, CHP'nin iç meselesi olmaktan çıkıyor; görünürde Türkiye'nin ama aslında Ortadoğu üzerinden Aden Körfezi'ne, oradan deniz yoluyla Pasifik ve Panama Kanalı aracılığı ile Atlantik, derken yeniden Akdeniz'e ve tabii başladığı yere dönen, şaşırtıcı ve arapsaçı bir uluslararası dengeyi işaretliyor. Uyanık olmalıyız.
Değerli arkadaşlarım; bu bir kaset değil, bir CD değil, bunlar önemli de değil; önemli olan başka bir şey ama onu şimdi size söylemek istemiyorum; değil söylemek ve anlatmak, bu sözlerimden bir anlam çıkarmanızı bile tehlikeli buluyorum.
Kısaca şöyle ifade edebilirim arkadaşlarım: Yaşanması gerekiyordu; yaşandı ve bitti ama yaşananlar, yaşanması gerektiği gibi yaşanabilmiş olmaktan çok öte transpolitik ve otokonstrüktif düzlemde idi ve kısaca sizin anlayabileceğiniz şeyler değildi (Ağlama sesleri); burada en tehlikeli konu, bu gibi şeyleri anlayabileceğinizi zannetmenizdir; bundan vazgeçiniz ve gözlerimin içine bakınız: Arkadaşlar, ben bunlara ülkem ve halkım adına katlandım, sizler için bu jesti yapmam gerekiyordu ve hiç çekinmedim. Yine yaparım. Bu can bu tende durdukça ülkesine ve halkına adanmış bir candır, böyle bilinsin; bedelini öderim, lâkin sorarım; ben orada Türkiye'nin gelecek yüzyılını planlamaya çalışan şer odaklarına karşı arslanlar gibi mücadele verirken hükümet hangi aymazlık içinde debelenip durmaktaydı, işte soruyorum ve cevap alamıyorum (Hıçkırıklar).
Değerli arkadaşlarım, ölüler zannedermiş ki diriler hep helva yiyor! Nerede arkadaşlar nerede? Gerekiyorsa çekilir giderim, işte gidiyorum fakat bir sorun bakalım, nereye gidiyorum? Belgesel meraklıları bilirler; arslan, avına atılacağı zaman birkaç adım çekilir, geriler de öyle atlar avının üstüne... Eveet, anladınız siz onu... (Gitme, ne olursun gitme sesleri)
Arkadaşlar, evet, ben bir şey yaptım ama neden yaptım diye sormuyorsunuz; sorun arkadaşlar, işte bağrım açık benim, sorun ama sorsanız da bundan fazlasını söylemem zaten; çünkü siz ülkesiyle ve halkıyla laik Türkiye Cumhuriyeti'nin çimentosunu oluşturan nazik ve anlayışlı bir topluluksunuz. Sormayın arkadaşlar, daha doğrusu ne siz sorun, ne ben söyleyim...
Sözlerimi, ulusal tarihimizden alıntıladığım ünlü bir vecizeyle noktalıyarak evime gidiyorum şimdilik değerli dostlar:
- Üptük, yoktur çaremiz! (feryat ve figanlar)