Ülkemizde yapılan 2002 seçimlerinde Adalet ve kalkınma partisinin iktidara gelmesiyle bütün engellemelere rağmen her alanda gelişmeler oldu. Kabul etmek gerekir ki; çok çalıştılar ve başarılı oldular.
Dünyanın çalkantılar yaşadığı ve büyük krizlerle boğuştuğu böyle bir dönemde ülkemizde elde edilen bu başarı ülke içinde, ülke dışında insanlar ve yönetimlerde büyük etkiler oluşturdu ve sonuçlar doğurdu. Bu sonuçlardan biri terör örgütünün faaliyetlerini arttırması bir diğeri ise Arap baharı denen hadisedir.
Ülkemizdeki demokratik ve ekonomik gelişmeler birçok ülkede izlenmiş ve bir örnek olarak benimsenmiştir. Bu ülkelerde Türkiye benzeri demokratik ve ekonomik olarak gelişmiş bir ülke olabilme özlemi nedeniyle kıpırdanmalar ve ayaklanmalar olmuştur. Bu durum ülke yönetimlerini rahatsız etmiş ve yönetimler Ülkemize karşı tavırlarını sertleştirmişlerdir. Bu durum hükümetin dış politikasının yanlışlığı ile ortaya çıkmış olmayıp, ülkemizdeki gelişmelerin bu ülkelerin halkları tarafından örnek alınmasından kaynaklanmıştır. İşte komşular ile sıfır sorun derken bu ülkelerle ilişkilerinin olumsuz bir hal alması tamamen bu yüzdendir.
Bin yüzlü ülkeler Arap baharı yaşanan ülkelerdeki kıpırdanma ve ayaklanmaları her zaman yaptıkları gibi bulunmaz bir fırsat kabul ettiler. Bu ülkelerdeki hem iktidarı elinde bulunduranları hem de mücadele eden muhallif grupları aynı anda açık ve gizli desteklediler. Böylece bu ülkelerde iç karışıklığın uzun sürmesini, çok sayıda insanın ölmesini ve ülkelerin harap olmasını sağlandılar. İzledikleri bin yüzlü politikalarla hem her zaman kazandılar hem de bu ülkeleri ve insanlarını perişan ettiler. Bu bin yüzlü politikayı izleyenlerden biri olan AB’ne Nobel barış ödülü bu yüzden, belki de Beşşar Esed’in zulmüne ses çıkarmadığı için verilmiştir.
Türkiye’nin bu ülkelerde izlediği politika sadece doğrunun yanında ve halkların yanında durmak olmuştur. Ülkemiz bu ülkelerin demokratik, ekonomik olarak gelişmiş ülkeler olmasını gerçekten istemiştir. Oysa Beşşar Esed yönetimi halkın demokratik ve ekonomik gelişme taleplerine zulümle karşılık vermiştir. Türkiye’nin kardeşhane uyarıları, her türlü yardım tekliflerini göz ardı etmiştir. Beşşar Esed bin yüzlü ülkelerin oyununa gelerek Suriye’yi kan gölüne çevirmiştir. Türkiye 1 milyar 850 milyon dolar ihracat yaptığı ve komşusu olan Suriye yönetimi ile ilişkilerini en küçük çıkar hesabı gütmeden sırf bu yüzden, halkına zulmettiği için kesmiştir.
Ülkesindeki değişim taleplerine halkına zulmederek karşılık veren Beşşar Esed halkının akın akın ülkelerini terk etmelerine neden oldu. Suriye’den kaçıp sadece Türkiye’ye gelenlerin sayısı 105 bini buldu. Türkiye’nin bu kardeşlerimize harcadığı para ise 800 milyon lirayı geçmiştir. Bin yüzlü ülkeler dört gözle Türkiye’nin Suriye nedeniyle başının belaya girmesini veya en azından yıpranmasını beklemektedirler. Onların Suriye’de çözüm diye dertleri veya Suriye insanlarına ilişkin bir kaygıları da yok. İşte bu nedenle Türkiye başbakanı bin yüzlü ülkelerin yöneticilerini Esed’e yeşil ışık yakmakla suçlamaktadır. Tamamen de haklıdır.
Vicdan sahibi hiçbir kimse ve hiçbir ülke Suriye’de yaşanan bu vahşete arka çıkamaz. Ben tarafsızım deyip akan kana seyirci kalamaz. Türkiye bir komşu ülke olarak hiç kalmaz! Türkiye doğruları söyleyecek, kendine sığınanlara bakacak. Türkiye’yi dinlerse Suriye kazanacak ve Türkiye’yi dinleyen dünya kazanacak.
Türkiye bu ülkeler için bulunmaz bir dost ve örnektir. Bir gün mutlaka anlayacaklar!