Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Sessiz Gemi’ şiirini hepimiz biliriz mısraları birçok kez bestelendiği için en azından şarkı olarak dinlemişliğimiz vardır. Ölüm üzerine yazılmış bir şiir. Fakat bir insanın ölümü üzerine değil çok sevilen bir insandaki aşkın ölümü üzerine kaleme alınmış bir şiir. Çok ilginç bir hikayesinin olması şiiri duygusallıktan öte farklı bir derinliğe itmiştir. Yahya Kemalin hayatını özetleyen bir şiir olması bakımından da otobiyografik değer taşır.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
     
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
         …
Bu mısralar kalpten yazıya düşerken Beyatlı neler hissetmişti onu bu kadar melankolik bir havaya sokan yaşanmışlık ne olabilirdi? 

Yahya Kemal, Celile Hanım, Nazım Hikmet ..
  
İstanbul’un önde gelen ressamlarından olan ve güzelliğiyle tüm İstanbul’u kendisine hayran bırakan Celile Hanım Nazım Hikmet’in annesi olmasıyla farklı bir anlam taşır edebiyatımızda. Oktay Rıfat’ın da teyzesidir. 17 yıllık eşiyle geçimsizlik nedeniyle ayrılmış ve oğlu Nazım Hikmet’i de yanına alarak hayatını daim ettirme zorluğuna katlanmıştır.
Yahya Kemal de bu sıralarda Nazım Hikmetin hocasıdır. Aynı zamanda Necip Fazıl ve Nazım Hikmetin de içinde bulundukları bir öğrenci grubuna şiir dersleri verir. Şiir dersleri münasebetiyle sıklıkla Nazım Hikmetin evine gider. Celile Hanımla tanışmalarına da bu dersler vesile olur. Çok kısa bir süre sonra Yahya Kemal’in açık ettiği hisleri karşılıksız kalmaz ve Celile Hanım da duygularını açıkça belli eder. Çok kıskanç ve duygusal bir kişiliğe sahip olmasından dolayı Beyatlı’nın aklını kurcalayan bir sürü soru vardır. Acaba 17 yıllık eşiyle yaşamını bir neşter gibi ortadan ikiye bölüp atan bir bayan onu da yarı yolda bırakır mı? Aklındaki bu soruları hasır altı eden Yahya Kemal Celile Hanım ile yaşadıkları ve yaşayabilecekleri büyük aşkları için uzun bir yola çıkma kararı alır. Başta da söylediğim gibi Celile Hanım İstanbul’un en önemli ve güzel ressamlarından birisi doğal olarak bu yakınlaşma bir anda tüm İstanbul’un dile dolanır.

       Nazım Hikmet’in notu ..

Dedikodular yüzünden bir süre ders verdiği okula gidememiş Yahya kemal. Gittiği ilk günde de öğrencilerinden birisi olan Necip Fazıl söz alarak “Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk... Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...” cümleleriyle rahatsızlığını iğneleyici bir dille ortaya koymuş. Bu olaydan sonra ağır cezalara maruz kalmış Necip Fazıl..
Herkesin duygularını alenen söylediği bu ortamda genç Nazmın düşünceleri çok daha önemliydi tabiî ki..bir yanda canından çok sevdiği annesi diğer yanda saygı duyduğu öğretmeni. Hiç bir zaman yüz yüze konuşmamış yada konuşamamış hocasıyla..sadece bir tek mektupla cevap vermiş o da yetmiş zaten. Yine evinde şiir dersi aldığı bir gün yazdığı mektubu Yahya Kemalin pardösüsünün cebine sıkıştırmış, mektubun son cümlesi ve en can alıcı noktasını okuyan değerli hocası o anda bu büyük aşkı oracıkta bitirmiş’’Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz’’..
        
       Yıllar sonra ..

Aldığı mektuptan sonra Celile Hanımı istemese de hayatından çıkarmış Yahya Kemal. Yıllar yılları kovalamış Nazım Hikmet toplumda sözü dinlenen ve insanları etkileyen bir şair hüviyeti kazanmış, fikirlerinden dolayı da hapislere düşürülmüş. Celile Hanım yaşadığı meşakkatli yıllardan sonra bile güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeden caddelerde oğlunun özgür bırakılması için imzalar toplamaya başlamış. Çok çabalamış fakat bazı insanlara derdini anlatamamış dolayısı ile imza da toplayamamış. Bu isimlerden biriside Yahya Kemaldir. Kitabının arasında Celile Hanımdan kalan kuru gül yaprağını saklamasına rağmen Celile Hanımın o perişan halini görüp Nazım Hikmet için imza atmadan oradan geçip gitmiş. Kime ceza verdiği tartışılır. Aşklarına engel olan Nazım Hikmete mi? Yoksa bir cümleye karşı gelemeyecek bir inceliğe sahip olduğu için kendisine mi? Hiç başlamaması gereken aşklarına mı? Yahya Kemal hiç evlenmemiş hatta hiçbir zaman düzenli bir hayatı bile olmamış. Otel odalarında hayatını sürdürmüş. Velhasıl-ı kelam bir olay tüm hayatını perişan etmeye yetmiş.

Her şiirin, her romanın, her hikayenin kuytu köşelerinde yazarı derinden etkileyen bir yaşanmışlık görülür. Şairler hayatlarıyla dans ederler. Mehmet Rauf’un Eylül romanında da buna benzer bir yaşanmışlık vardır. Tıpkı Muallim Naci ve Ahmet Mithat’ın ilginç hikayeleri gibi.. Edebiyat uçsuz bucaksız bir yol yolunu bulabilene aşk olsun ..