Mehmet Akif Ersoy Tâhâ Suresinden 43-44. Ayetlerinin tercüme ve tefsirini şöyle yapmıştır:
Tercümesi: Firavun’a gidiniz, o çünkü azdı. Kendisine yumuşak söyleyiniz; belki aklını başına alır yahut içine korku gelir.
Tefsir: Tâha Sure-i şerifinden naklettiğimiz şu ayetlerdeki hitap Musa ile Harun aleyhimesseslâmadır. Kurandaki kıssaların her birinde büyük ibretler ardır. Dikkatle bakarsak şu ikinci ayette iki büyük nükte görürüz: Allah(c.c) elbette Firavun’un tuğyandan vaz geçmeyeceğini, aklını asla başına almayacağını bilirdi. Böyleyken peygamberlerine “Belki…”diye ümit veriyor. Siz vazifenizi, azimle, kalp kuvvetiyle, kendinize güvenerek yapmaya bakınız. Evet, Resulün vazifesi yalnız tebliğdir. Siz bu tebliğin açıklanması için çalışınız. Karşınızdaki yola gelecek yahut gelmeyecek, onu düşünmeyiniz. Bunu düşünürseniz ümitsizlik içinde kalırsınız ki o zaman risalet vazifesini hakkıyla yerine getiremezsiniz, diyor. Demek ki hakkı, hakikati savunanlar, bütün dünya Firavun kesilse, hiç bıkkınlık göstermeyecekler.
İkinci nükte: Firavun küfrün, inadın, sapkınlığın canlı bir timsaliydi. Öyleyken “Sert davranmayınız, yumuşak söyleyiniz, yumuşak davranınız” emrini veriyor. İlahi maksat şüphesiz bize yol göstermektir. Evet, biz savunacağımız fikre karşı ufacık bir itiraz yapılsa, yumuşak söylemek şöyle dursun, en sert, en acı hücumlarla bile yetinmeyiz de ağız dolusu söveriz! Bazen en temiz bir gerçeği en pis küfürlerle kabul ettirmek isteriz! Sövüşler, döğüşler ancak sefil maksat takip eden rezillere yakışır birer silah olabilir. İşte bizi öldüren, zaafa, ayrılığa düşüren iki sosyal dert…
Mehmet Akif Ersoy Hucurat Suresinden 10.Ayetin tercüme ve tefsirini şöyle yapmıştır:
Tercümesi: Müslümanlar birbirinin kardeşinden başka bir şey değildir; onun için iki kardeşinizin arasını bulunuz, Allah’tan korkunuz ki rahmete nail olabilesiniz.
Tefsir: Evet Müslümanlar birbirine kardeş nazarıyla bakarlar. Zaten aradaki bağ bu kuvvette olmazsa Müslümanlık kuru bir unvandan ibaret demektir. Azıcık dikkat olunursa görülür ki: Tertemiz şeriatın bütün hükümleri kardeşlik, birlik esasını sağlamlaştırmaktadır. Namazlar, haclar, zekâtlar, şahadetler, oruçlar, aynı kıbleye yönelmeler hep Müslümanları birbirine bağlayacak araçlardır.
Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri: “Müslümanların haline aldırmayan Müslüman değildir.” buyuruyorlar. Bizler “hiçbir Müslüman’ın vücuduna bir diken batmaz ki onun acısını kendimde duymuş olmayayım” diyen bir peygamberin ümmetiyken, İslam dünyasını kırıp geçiren felaketlerden haberimiz bile olmuyor!...
Biz Müslümanlar başka milletlere benzemeyiz. Din bağını ihmal edecek olursak, bu hareketimizin cezasını, ahrete kalmaz, daha dünyada iken çekeriz… Nitekim çekiyoruz! Apaçık İslam dini kavimcilik, cinsiyet gibi insanları birbirinden uzaklaştıran sebepleri aradan kaldırarak, dünyanın muhtelif noktalarındaki cemaatleri birleştirmişken, biz kalkıyoruz da aynı toprakta yaşayan İslam toplumunu kavimcilik hissiyle parçalamak istiyoruz!
Ey cemaat-ı Müslimin, bilmiş olunuz ki Müslümanlıkta kavimcilik yoktur. Rasul-u Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri “Kavmiyet gayreti güdenler bizden değildir” buyurmuştur. Şayet kimimiz Araplığına, kimimiz Arnavutluğuna, kimimiz Türklüğüne, kimimiz Kürtlüğüne sarılacak, sizi bağların en sağlamıyla birleştirmiş olan din kardeşliğini bir tarafa bırakacaksanız hepimiz için Allah korusun, apaçık hüsran muhakkaktır.” (M.Akif Ersoy. Tefsir metinleri)
M. Akif Ersoy İstiklal Marşı’nın milli marş seçilmesiyle “milli şair” unvanını almıştır. Kendisine ödül olarak 500 TL verilmiş parayı almayıp bir hayır kurumu olan Darül Nisaiyye’ye bağışlamıştır.
. Mehmet Akif Ankara’nın çetin soğuklarında bile meclise paltosuz bir şekilde gidip gelirdi. Paltosunu bazen kendisine ödünç veren arkadaşının “İhtiyacın olduğu halde ödülü neden bağışladın?”demesi üzerine, onun paltosunu bir daha almadı.
İstiklal Marşını tüm eserlerini topladığı “Safahat”ına koymamıştır. Bunun sebebi sorulduğunda şöyle cevap vermiştir “O benim değildir. Ancak milletimindir”
Bir röportajda kendisine Milli Marş yeniden yazılsa daha iyi olmazımı? Diye sorarlar. Mehmet Akif de bunun üzerine hasta yatağından kalkarak şöyle demiştir “Allah milletimize bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın”
Kardeşinin evinde çayı şekerle içtiklerini görünce “Milletin yemediğini siz nasıl yiyorsunuz” demiş ve bir süre kardeşiyle bile görüşmemiştir.
Kuran-ı Kerim tercüme ve tefsir çalışmalarından ve hayatından sadece birkaç örnek sunduğumuz M. Akif Ersoy, 1873’ün Aralık ayında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. 27 Aralık 1936’da vefat etmiş, Edirnekapı Mezarlığına defnedilmiştir. Vefatının 76. yıldönümünde rahmetle anılan M. Akif Ersoy, milli olduğu kadar İslami değerlere bağlı bir âlimdi.
Allah ondan razı olsun. Bizlere de feyzinden ve görüşlerinden faydalanmak nasip etsin.