Geçtiğimiz günlerde 1 Mayıs İşçi Bayramı adı altında yaşanan olayları hepimiz izledik. Hoş olmayan, toplumumuza yakışmayan ve ne hikmetse sadece İstanbul’da yaşanan bu olaylar işçi bayramı olarak kutlanması gereken günün önüne geçti. Objektiflere yansıyan bir kare aslında tüm olan biteni özetledi o gün. Bir işçi kurulan bariyerlerin arkasında, sıcağa rağmen bayramdan bihaber inşaat demirlerine nizam vermeye çalışıyor diğer tarafta ise işçilik ile uzaktan yakından alakası olmayan, maksadı herkesçe malum olan bir çok insan işçi bayramı adı altında emniyet güçleri ile çatışıyor..
Neden böyle oldu? Bizi bu nahoş durumlara düşüren etkenler nelerdir ? bunlar çokta önemli değil benim için. Asıl önemli olan işçi kavramı. İşçilik; Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse anlamındadır. Yani emek, alın teri ve gayret .. Tam anlamıyla olmasa da yaşadıkları sorunları, çektikleri eziyetleri hepimiz biliyoruz. Önemli olan işçilerin içinde bulundukları vaziyeti dile getirebilmek. Her alanda olduğu gibi hak, hukuk ve adalet yine edebiyat sayesinde dillendirilebilmiş. Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra şair ve yazarlar işçi ve işçi sorunlarının üzerine çokça eğilmişler. Özellikle Nazım Hikmet’in Marksizim’den etkilenmesi ve Sosyalist aydınları düşünceleriyle etkilemesiyle birlikte işçi konusu artık ülkemizde konuşulan bir konu haline gelmiştir.
Kan Konuşmaz romanıyla Nazım Hikmet torna işçisi olan Nuri Ustayı anlatır. Savaş yıllarında dükkanlarını kapatıp fabrikada çalışmak zorunda kalan bir aile ve o ailenin yaşadığı zorluklar yazıya aktarılır. Nazım Hikmetten sonra onun yolundan giden, fikirlerini benimseyen Orhan Kemal’de işçi ve işçi hayatlarını konu alan eserler vermiştir. Bu konuda kuşkusuz en iyi romanı Eskici Ve Oğullarıdır. 2.Dünya Savaşından sonra makineleşmenin artmasıyla, işini demir araçları tamir etmekle daim ettiren Eskici ve ailesinin iş bulma ümidiyle Çukurova’ya gitmesi anlatılır. Gurbet Kuşları romanı ise taşı toprağı altın olan İstanbul’a iş bulma ümidiyle gelen Mehmet’i konu alır. Yahya Kemal ve Latife Tekin de işçi ve hakları konularında ismini anmadan geçemeyeceğimiz isimlerdendirler.
Mamafih işçinin kaderinin, mutluluğunun ve hüznünün en güzel şekilde dile getirilmesi bize yetmiyor olacak ki biz halen birbirimizi kırıp döküyoruz. Haberlerde izliyoruz Zonguldak’taki kömür madenlerinden gün aşırı işçi ölüm haberleri geliyor. Peki bu gösterilere katılanlar bu haberleri neden gündeme taşımıyor? Çünkü oradan rant sağlayamazlar, ellerine malzeme geçmez. Ama yine edebiyatta Orhan Veli Kanık ;
Siyah akar Zonguldak’ın deresi;
Yüz karası değil,
ömür Böyle kazanılır ekmek parası ;
Gemiler vardı limanda gemiler,
Her biri bir ufka gider..
Mısralarıyla kömür işçilerinin hakkını onlara teslim eder.
’İşi çok olanın göz yaşları için zamanı yoktur’’ der Lord Byron.. Evet doğru onların işi var hem de göz yaşı dökmeye vakit bulamayacakları kadar çok. Hepimizin olduğu gibi işçilerinde umutları, hayalleri ve sevdikleri var. İşte tam bu noktada sözü üstad Cem Karaca’ya bırakıyorum;
Ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları ..