“Şunu bil ki, kalpte birçok kötü sıfatlar vardır. Kalbi düştüğü kötü hallerden almanın yolu uzundur. Derdine çare bulmak zordur.
Kalbin bu uygunsuz halleri; çok kere zamanın âlimleri ve dini inceliklere vakıf geçinen kimselerde bile görülmektedir.
Kalbin kötü hallerini anlatmaktaki gaye, onlardan sakınman, kendine göre çare araman içindir. Anlatacağımız kötü hallerin her biri kendi başına birer yıkıcıdır. Diğer hatalara da neden olmaktadır.
Kalbin düştüğü kötü halleri şöyle sıralayabiliriz:
HASED: Çekemez olmak
RİYA: Gösteriş
UCÜP: Kendini beğenmişlik.
Mümkün olduğu ve gücün yettiğince bunlardan kaçın; kaçmaya çabala! Bunlardan kurtulmayı başardığın takdirde diğer kötü hallerini de bırakabilirsin. Bunlardan kaçınmaya güç yetiremediğin takdirde; diğer kötü hallerini bırakmaya da güç yetiremesin. Kalbinde Riya, ucüp ve hased olduğu halde; diğer kötü hallerini bırakabileceğini ve ilim yoluna gidebileceğini sanma.
Yukarıda kısaca saydığımız kalbin üç kötü halini biraz açıklayalım.
HASET: Haset cimrilikten daha fena bir vasıftır. Cimri, sadece elindeki nimeti başkasına vermekten çekinirken kalbinde haset olan biri Allah-ü Teâlâ tarafından diğer bir şahsa verileni çekemez, haset eder. Bunların erimesini ister. Bunların erimesi ile kendisine bir fayda gelmeyeceğini bilse de ister. Haset eden öyle bir azap içindedir ki, o halden kendini almadıkça, hiçbir ilacın ona tesiri olmaz. Dünyada kaldığı müddetçe daima sıkıntı içinde yaşar. Bu sıkıntısı ölünceye kadar da devam eder. Öbür âleme gidince; daha büyük ve daha şiddetli bir azapla karşılaşır. Haset’in kötülüğünü anlatan şu Hadis-i Şerif önemlidir: “Ateş odunu nasıl yakar kül ederse; haset de iyilikleri yer bitirir”
Kul’un, iman bakımından gerçeği bulması için, kendi için istediğini, diğer iman sahipleri için de istemelidir. Bu hal üzere olmadıkça, hiç kimse gerçekten iman ehli olamaz.
RİYA: Gösteriş manasına gelir. Bu hal gizli bir şirktir. İnsan gösteriş için bir iş yapmaya kalktığı takdirde; ya gizli şirke, ya da açık şirke kapılmış olur. Gösteriş halkın kalbinde yer tutmak için yapılan bir iştir. Şöhret sahibi olmak, ihtişama kapılmak gibi kötü arzulara uymaktan doğar. Bu hal, insanların çoğunu helâke götürür ki hem de nasıl helâk!
Kıyamet günü bir şehit için, cehenneme atılma fermanı çıkar. Bunu duyan şehit: “Yarabbi, ben senin yolunda şehit oldum. Ateşe atılmam için ne sebep var.” deyince, şu hitabı alır: “Sen cihada katıldın; cenk ettin ve şehit düştün, fakat niyetin kahramanlık sevdası idi. Benim rızam değildi. İşte mükâfatın…” Bu durum, gösteriş için, ilim tahsil eden ve Kuran okuyanların da başına gelecek olandır.
UCÜP: Kendini beğenmek, böbürlenmek manalarına gelir. Bu derde çare bulmak; tabipleri aciz bırakır. Kalbinde ucüp olan kimse kendini aziz bilir; büyüklük taslar. Başkalarını hakir ve zelil görür. Bu halden doğacak netice ise benliktir. Allah’ın Lânetine uğrayan iblis ben, Âdem Aleyhisselam’dan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise topraktan yarattın… dedi.
Kendini beğenmenin birçok emaresi olur; meclislerde başköşeye oturmak, Allah’ın kullarına karşı üstünlük taslamak, herkesten üstün görünmek ve daima sözünü dinletme arzusu taşımak. Kendine öğüt verildiği zaman burun kıvırmak, konuşmalarını öfke ve bağırarak yapmak. Sözlerini kabul etmeyene kızmak. Bunlar benliğin işareti ve kendini beğenmiş olmanın göstergesidir.” İmam-ı Gazali (Bidâyet-ül hidaye.Sa:80.81.82.)
Allah onlardan razı olsun. Bizleri de affetsin!
- - - - - - -