Araç trafiğine kapatılmış, renkli parke taşlarla döşenmiş, uzun, dar enfes bir yol. Kenarlarda vaktinde Osmanlıda kullanılan evleri canlandıran tatlı tarihi evler. Ankara’nın soğuk sokaklarından kendini çekip çıkarmış, modern hayata kafa tutan huzur dolu bir sokak burası. Sokak lambaları yolun başından sonuna kadar size eşlik ediyor. Sizi en sonunda Taceddin Dergahının yanında bırakıyor.
Uzun zamandır ziyaret etmek istediğim fakat fırsat bulamadığım Taceddin Dergahına kısa süre evvel gitme imkanı buldum. Ziyaret edenler bilir körelmiş insan ruhuna ince rötuşlar yapan mükemmel bir mekan burası. Görsel güzelliğinin yanında manevi atmosferi de bu diyarlardan alıp götürüyor insanı.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Hacı Bayram Veliye bağlı bir tarikat için yaptırılmış bu dergah. Adını bahçesinde bulunan Taceddin Sultandan alıyor. Yıllar sonrasında Abdülmecit dergaha ilaveler yaptırarak burayı külliye haline getirmiş. Mehmet Akif Ersoy’un belli bir süre bu külliyedeki bir evde ikamet etmesi ve İstiklal Marşını bu evde yazması külliyenin ihtişamına ihtişam katıyor.
İstiklal Marşının burada yazılmış olmasının da bir hikayesi var tabii. Kurtuluş savaşı yıllarında Mehmet Akif Ersoy İstanbul’dan Ankara’ya davet ediliyor. Fikirleri önemlidir aynı zamanda milletvekillidir kendisi. Ankara’da kalacak yer sorun olduğu için Taceddin Veli camii imamı Mehmet Akif’e külliyenin içinde bulunan küçük evde onu misafir etmek istediğini söylüyor ve Akif bu teklifi kabul ediyor o günde itibaren bir müddet bu evde yaşıyor. Bu sıralarda bilindiği gibi milli marş yazmak için yarışmalar düzenlenir. Bu yarışmaların bir tanesinde şairler hünerlerini sergilerler fakat hiç biri istenileni veremez. Mehmet Akif yarışmanın başına para ödülü konduğu için kendi şiirini yarışmaya katmaz. Günler sonra zamanın Milli Eğitim Bakının yoğun ricalarıyla yarışmaya katılır ve şiiri birinci olarak İstiklal Marşı hüviyetine kavuşur. İşte İstiklal Marşının yazıldığı ev Tacettin Dergahında bulunan bu küçük ev. Evin manevi havası Akif’e o kadar ilham kaynağı olmuş ki gece yarılarında aklına gelen bazı mısraları unutmamak için mum ışığında duvarlara yazmış.
Dost sohbetleri hiç eksik olmazmış bu evden. Ülkenin içinde bulunduğu durumun ve savaşın münazaraları yine bu külliyede bulunan evde yapılırmış. Bugün müze-ev olarak kullanılan alanda Mehmet Akif Ersoy’dan kalan birçok hatıra sergileniyor. Külliyede bulunan camiden Mehmet Akif’in kaldığı eve kadar olan kısımda Akif’in resimleri bulunuyor. Müze-eve girdiğinizde ilk olarak duvarlarda el yazıları, imzalar ve Mısır hatırası resimler karşınıza çıkıyor. Odalarda bal mumundan yapılmış insanlar o günlerin sıcaklığını yaşatıyor size. Sadece İstiklal Marşı değil,
-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
mısralarının geçtiği Bülbül şiiri de bu evde yazılmış. Taceddin Dergahı baştan aşağı ilham kaynağı olmuş Mehmet Akif için. Bugün bile insanın oturup şiir yazası geliyor bu evde. Ziyaretçilerde bunun farkında olsa gerek özellikle küçük yaştaki çocuklar büyük ilgi gösteriyor Akif’e buda insanı hoşnut kılıyor. Büyüklerimizi unutmayan, rahmetle anan, ahde vefa duygusu içinde büyüyen gençlik görmek gerçekten sevindirici.
Taceddin Dergahında bulunan camiinin hemen ardında küçükte bir mezarlık var. Dergaha gelenler sadece müzeyi gezmiyor türbede ve mezarlıkta dualarını da ediyorlar. Bu mezarlıkta Tacettin İbrahim ve oğlunun mezarlarının yanında kendi vasiyeti üzerine buraya defnedilen Muhsin Yazıcıoğlu’nun mezarı da yer alıyor. Muhsin Yazıcıoğlu da çok sevdiği Mehmet Akif’in şiirlerine ve büyük din alimlerinin mezarlarına komşu olmuş ziyaretçilerden dua bekliyor..