Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu kalır. (Çin atasözü)
Et tırnaktan ayrılır mı? Hayır..Öyle ise, Türkiye de Dünya’dan ayrılmaz,
ayrı olarak değerlendirilemez.
Berlin duvarı yıkıldı, soğuk savaş dönemi bitti, iyi oldu da...Ne hikmetse soğuk savaşın ardından hep sıcak savaşlar başladı.Hem de belli coğrafyalarda.
Bosna, Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Çeçenya, Keşmir..
Bir jenosit klasiği haline gelen FİLİSTİN.. Afganistan, Irak...
Berlin duvarının yıkıldığı anda başlayan yeni düşman.
Kırmızının yerini, yeşil aldı, egemenlere göre.
Bütün bunların, Türkiye ile ilişkisi, kimi zaman doğrudan oldu, kimi zaman konjöktüre göre, devletlerarası ilişkiler babında,
eko-politik, siyasi ilişkiler bazında oldu.
Irak işgal edilmeden, İstanbul’da bombalar patlamadan önce, Dünyanın yeniden dizaynı çerçevesinde BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) tam olarak gündeme gelmeden evel de
Türkiye; olup bitenlerin dışında kalmadı, hiçbir zaman...
Dolayısıyla, son ondört senede Ülkemizde olup bitenlere biraz da bu gözle bakıp yorumlamakta fayda var.
En önemlisi de, son günlerde ardı ardına Irakta, İstanbul’da ve İspanyada patlayan bombalar, zihinlerde ya koca bir soru işareti bırakıyor ya da, yeni dönemde ülkelerin zapturapt altına alınmasının postmodern yöntemlerle olacağının işaretlerini vermekte.
Bu meyanda tarih ,toplumların ister istemez peşini bırakmaz.
Sovyetler Birliği zamanında kabuğun dışı bolşevik,
içi “Çarlık” düşüncesiydi.
İngiltere, İngilizlere göre hala “güneş batmayan” imparatorluktur...
Büyük Britanya değil mi isimleri zaten!
Birleşik Avrupa’nın nereye doğru gitmekte olduğu malumumuz.
Çin imparatorluğu, katı MAO’culuğun kalıntılarından tekrar doğmakta...
ABD ise koca bir dev, bulduğu her şeyi yutan
Türkiye; İmparatorluk bakiyesi...
Hinterlandı neredeyse dünyanın yarısına yayılmış,..
Bi şekilde hinterlandında bulunan toplumlarla zorunlu ilişkisi bulunmakta.
Ancak; bir yandan da Büyük Avrupa anakarasında da yer almaya çalışan,
bir yandan da ABD-İsrail ekseninden uzaklaşamayan
her yanı (siyah ya da beyaz tellerle )çevrili Ülkemiz...
Öte yandan coğrafi ve tarihi açıdan kaçınılmaz , Ortadoğululuk vakıası.
Ben de bu fotoğrafı çekmeye çalışıyorum, ama adını koyamıyorum.
Şu kadarını söyleyeyim, Ülkemizi ve Dünyayı ilgilendiren
küresel boyuttaki olayların doğruya en yakın yorumunu
haberin sıcaklığı anında yakaladınız, yakaladınız!
Yoksa, asıl bombalar(dezenformasyon) fiziki olayın ardından başlıyor.
Dünyadaki iletişim ağını elinde bulunduran güçler
hemen devreye giriyorlar ve başlıyorlar serbest atışa...
Orman kayboluyor, bizler bir-kaç ağaçla idare ediyoruz.
Seyreyle gülüm keten helvası!
Bu havanın anadoluya yansımasını da iki misalle anlatalım.
90’larda İstanbul’da yapılan IPI(uluslar arası basın ajansı) nın toplantısında,
haberlerin sürekli çarpıtılarak verildiğini, dünyamızı dezenformasyonun kirlettiğini,
dünyanın bu anlamda koca bir köy olduğunu söyleyen(bi zamanlar ezilen toplumların sözcüsü)Cengiz Çandar da belirleyici gücün oluşturduğu safta yer aldılar.
Farkındayım, çoğu zaman duvarlara konuşuyorum.
Olsun, yine de söyleyecek sözü olanların konuşmasında fayda var.
Bütün bunları şunun için anlattım.
Olup bitenlerin kısaca fotoğrafı yaklaşık bu şekilde.
Bu fotoğrafa bakmak zahmetinde bile bulunmayan mahalli sanatçılarımız
inşallah, bildik-kör duruş üzre bulunmazlar.
Netice itibariyle bazılarımız, sarayların mimarı olacak.
Ama yüzbinlerin suyu, elektriği,geçim-kira derdi yine reelpolitiğe kurban edilmez inşallah.
“HAYIR DEMEK kolaydır Çünkü evet denilince yapılacak iş çıkacaktır . “(Seifridge) Sözün sahibi böyle demiş...
Evet dememek için binbir dereden su getiren düşünce yoksunu kafalar,
eminim uzun bir aradan sonra kendilerini geliştirmişlerdir.
Çünkü, önümüzdeki aylar ciddi gelişmelere gebe.
Taşlar yerinden tamamen oynayacak artık.
Bu kez durduğumuz yer daha bi önem kazanacak.
“Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir” demiş, Cemil Meriç...
Akasyalarla çınarların arasındaki farkı da anlatır bu söz.
Yerelde de, Ülke genelinde de, dünya perspektifinde de
bahar ve yaz sıcak geçecek gibi.Oynamasını bilenler için sorun yok!
Ama oyunun kuralını bilmeyenler, su gibi olmayanlar ve nihayet; bir küçük bardağın içine kendini sığdıramayanlar için
hayat biraz daha zor görünüyor.
Elinizi koklayın, burnunuza ne kokusu geliyorsa,
dün o kokunun ağacıyla birlikte olmuşunuzdur, eminim.
Not: bu yazı daha evel
13,03,2004 tarihinde yayımlanmıştı.