Yaşadığımız günlerden çok yıllar önce.
Çok uzaklarda bir şair yaşarmış tek başına.
Hep hayaller kurarmış gerçekleşmesi imkânsız.
Bir gün kurmuş olduğu hayallerin içinde,
kaybolup gitmişken, bir peri kızına rastlamış.
Kalbi heyecanla atmaya başlamış ŞAİR’İN. İşte demiş;
- Arayıp bulamadığım. Hayalini kurup adını koyamadığım kız.
Yeryüzüne inmiş kanatsız melek. Bir PRENSES.
Prenses, Şaire karşı boş olmadığını hissettirmiş. Arkadaşlıkları,
yaşanan uzun mutlu günler boyu sürmüş.
Hikâye bu ya;
Bir gün prenses duyduğu özlem hasreti ile her şeyi geride bırakıp,
çok uzaklardaki memleketine dönmüş. Şairin peşinden,
gelmeyecek kadar gururlu olduğunu biliyormuş.
Ama araya giren mesafeler onların arkadaşlığını bozamamış,
Bir daha ölünceye kadar bir araya gelememişler.
Hikâye bu ya;
Şair uzun, uzun düşünüp bir karara varmış. Ve her gece,
el ayak çekildikten sonra, prensesin posta kutusuna,
kısa, kısa hikâyeler yazıp bırakmaya başlamış.
Prensesin her sabah ilk işi o hikâyeleri okumakmış.
Hikâyelere o kadar çok alışmış ki, okumadan,
günlük işlerine başlamıyormuş, ta ki bir gün,
posta kutusunu boş buluncaya kadar.
Düşünememiş o gece şairin hasta olup yattığını.
Çok üzülmüş ve kendine yapılan bir haksızlık olarak,
kabullenmiş. Bir daha hiç affetmemiş şairi.
O günden sonra sabahları posta kutusunda bulduğu hikâyeleri,
okumadan geri göndermeye başlamış. Şair hikâyelerinin okunmadan,
geri geldiğini bildiği halde, yeni bir karar almış.
Ölünceye kadar Prensese sadece içinde ikisinin bulunduğu,
hikâyeler yazacakmış. Yalnız Prenses mi? Hayır bulduğu,
her boş posta kutusuna değişik hikâyeler bırakmaya başlamış.
Siz, siz olun ara sıra posta kutunuzu kontrol edin.
Hiç belli olmaz. Şair belki de bu gece,
sizin sokaktan geçmiş olabilir.
Kendisi itiraf etmese de âşık olduğu PRENSES’İN,
kendisini affedinceye kadar posta kutularına,
ikisinin içinde olduğu hikâyeleri bırakmaya devam edecek.
( Teşekkürler Anadolu'nun küçük bir vilayetinde yaşayan,
PRENSES sen olmasaydın bu hikâye de oluşmazdı. Bu
ADAM senin küs halini de sevdi her zaman.
- - -