Ne kadar da güzel boyamıştı etrafı. Onun gözleri kamaştıran rengine vurulmamak elde değil. Aman Allah’ım! Yeryüzü ne harika bir hâl almış. Şu çiçeklerin, ağaçların, üzerinde beyazın  görüntüsü  ne muhteşem. İşte” benim” diyen hiçbir kulun  erişemeyeceği eşsiz sanat. Dekorsa dekor, renkse renk, estetikse estetik… Hepsi mükemmel. Gel de hayret etme, maşallah çekme.

      Bugün diğer günlerden daha farklıydı sanki; hem kışın beyazı hem de baharın güneşi hakimdi ortalığa. Sahnedeki perdenin açılıp kapanışı gibi  bulut kümeleri raks ediyorlardı güneşin önünde. Bir an  feraset gözüyle baktım gökyüzüne, tefekküre davet ettim nefsimi. Bir toplantı olduğunu düşündüm. Kışın ev sahipliğinde yapılan bir toplantı. Evet evet, konuşmacıların dördü de oradaydı galiba.Bakmalı, görmeli dinlemeliydim onları can kulağıyla.

      Hemen uygun bir yer aradım kendime, karıştım nice canlı cansız bedenlerin içine. Açılış konuşması bitmiş söz sırası bahara gelmişti. Önce ev sahipliğinden dolayı kışa teşekkür etti ve:

- Sevgili kış, iyi ki varsınız; sizlere minnettarız. Sonbaharla siz olmasanız nice olur halimiz. Yazla  biz bir araya geldik mi  tam bir delikanlı oluyoruz desem yeridir hani. Bizi görenler de bir anda “Vur patlasın, çal oynasın” der gibi tehlikeli bir hayatın içine kendilerini bırakıveriyorlar. İhtiyarlıkmış, ölümmüş,  neredeyse gelmiyor akıllarına. Kapılıp gidiyorlar bizim havamıza. Ama sağ olası sonbahar geldi mi dur önünde durabilirsen. Birazcık akılları başlarına geliyor bu insanların. Dizim, gözüm, kulağım demeye başlıyorlar. Hele sizin şu beyaz boyanız var ya… Azrail, ölüm, kabir,  münker,  nekir, cennet, cehennem…  Tam da ahreti hatırlatan bir gökkuşağı... İsteyenler beyazda nice manevi renklerini görebiliyorlar.

     Kış kendisi hakkında daha çok şey söyleneceğini biliyordu ama bu kadar hakikat anlayan için yeterliydi ve söze tekrar başlamıştı:

-Sevgili bahar, dedikleriniz doğrudur amma sizlerin yeri de asla doldurulamaz. Ben de sizlere hayranım. Siz de ümidi, ışığı temsil ediyorsunuz. O canlı duruşunuz, yeryüzünde ölü gibi duran her şeye “Kalkın! Kalkın diyorum sizlere, ölmedik, yaşıyoruz”, diyerek taşı toprağı  harekete geçirmeniz var ya…  Bu ne büyük bir hakikat, bu ne muazzam bir diriliş sahnesidir. Öldükten sonra dirileceğinden şüphe edenler sendeki bu  muhteşem temsili hiç mi görmezler. Ey Bahar!,Sen yemyeşil güzelliğinle, şırıl şırıl akan sularınla bin bir çeşit meyvenle bize cenneti hatırlatıyorsun.İyi ki sen varsın

    Kışın ev sahipliğinde konuşmalar hayli devam etti. Yazla sonbaharın konuşmalarını kaçırdığım için doğrusu üzülmüştüm. Kim bilir onlar da hangi hakikatleri dillendirdiler bizlere.

   Yeryüzünde nice diller vardır. Ana dilinden başka değişik dilleri bilen insanlara gıpta ederiz. Türk’ün, Kürt’ün, İngiliz’in dili olurda mevsimlerin dili olmaz mı?  Karların yağdığı, arada bir güneşin çıkıverip baharı hatırlattığı şu günlerde kışla, baharla sohbet etmeye, onların  dilinden anlamaya  ne dersiniz? Bir dakikalık da olsa onların konferansına nefsinizi davet edin. Ben şimdilik bu kadar anlayabildim. Eminim sizler bir Süleyman edasıyla daha güzel duyacak ve anlayacaksınız.